24 Aralık 2012 Pazartesi

İmam Zeynel Abidin'in Yalnızlığı


İmam Zeynel Abidin'in Yalnızlığı


İmam Zeynel Abidin'in Yalnızlığı




Kış mevsiminin oldukça zor geçtiği bir coğrafyada yaşayan gönülleri bir etmiş olan canlar; kar soğuk demeden her pazar bir araya gelip yaşam, evren, dünya, insan ve bunlarla ilintili çokça şeyler hakkında; alemlerin nuru, erenlerin serdarı, mertlerin merdi ve daha nice yol önderleri hakkında; inançlarına dair, dünyaya dair, yaşama dair konular hakkında sohbetler ediyorlardı.

Bu sohbetler perşembeyi cumaya bağlayan akşam yapılan cem ibadetinin adeta bir devamı niteliğindeydi. Bu sohbetlerde de gülbank eşliğinde delil uyandırılıyor, sohbet başlamadan iki tane deyiş ve bir tane duaz okunuyordu. Bunlar yerine getirildikten sonrada cem ibadetindeki gibi olmasa da yinede ciddi ve saygılı bir çerçevede, bilgi yarışması veya birilerinin ne kadar çok bilgili olduğunu kanıtlamak gibi bir amacın olmadığı, daha çok eğitici ve paylaşımcı bir şekilde, kardeşliğin ve samimiyetin esas olduğu bir şekilde sohbetler ediliyordu.

Kış mevsiminin oldukça sert geçtiği bir coğrafyada bulunan ve nüfusu on binden fazla olan kasabanın tek cemevinde bu sohbetler ediliyordu. Cemevinde hizmet yürüten gençlerden oluşuyordu bu sohbet gurubu.

Her pazar günü olduğu gibi bu pazar günüde sohbete katılmak için canlar yavaş yavaş toplanmaya başlamıştı. Hava sıcaklığının eksi derecelerde olduğu, yer yer kalınlığı bir metreyi bulan kara rağmen canlar kasabanın değişik yerlerinden ve yakın çevre köylerden cemevine gelmişlerdi.

Cemevinde kalorifer yoktu. Bunun yerine cem meydanında bir soba vardi. Yani sırada elektrik ile çalışan bir ısıtıcı vardı.

O Pazar günü cemevine erkenden gelen Fikret, Suna ve Songül sobayı yakmış, çayı demlemişler ve önceki günkü taziyeden kalan dağınıklığı derleyip toparlamışlardı.

Sohbete katılan canların tamamı cemevine geldiğinde vakit öğleden sonrasını geçiyordu. Sohbete katılanlar toplam 11 kişiydiler. Hava şartları uygun olduğunda katılım daha çok oluyordu.

Sohbet her zamanki gibi cemevinde zakirlikte yapan Ali Merdan'ın çalıp söylediği deyiş ve duazla başladı. Ardından Muharrem bir gülbank verdi. Fikret, Suna ve Songül ise canlara çay servisi ve poğaça hazırlamışlardı. Doğal bir şekilde, bir nevi kendiliğinde bu görev dağılımı oluşmuştu. Aslında sohbette bulunanların hepsi bir şekilde hizmet ediyorlardı. Tıpkı cemlerde yapılan 12 hizmetlerde olduğu gibi. Öyle birisi yoktu, “şunu şunu şu kişi yapsın, şunu diğeri yapsın” diyecek. Her şey kendi doğal akışında gelişiyordu.

Cem meydanın ortasında bulunan sobanın etrafında serili minderlerin üzerinde kimisi bağdaş kurarak, kimisi dizlerini kırarak oturmuş olan canlar huşu içinde okunan 2 tane deyişi ve bir duazı dinlediler. Ardında Muharrem canın söylediği gülbanka “Allah Allah” diyerek katıldılar.

Cem meydanın ortasında kütür kütür yanan sobadan yayılan sıcaklık ve okunan deyişlerin, söylenen duanın vermiş olduğu huzur adeta “Rıza Şehrinde” yaşanan atmosferi yansıtıyor gibiydi.

Muharrem'in yanında oturan Cem Ali, “canlar, bu gün herhangi bir konu belirlemedik. Hangi konuda sohbet edelim, fikir ve bilgi alış verişinde bulunalım” diye sordu. “Geçen yass-ı matem ayında aklıma çok takılan ama bir türlü sorma ve tartışma fırsatı bulamadığım bir konuyu tartışmayı öneririm” diyen Fikret'ti. Diğer katılımcılardan herhangi bir aksi cevap gelmediği için Fikret konuşmasını sürdürdü: “bizler için yass-ı matem ayıda olan Muharrem orucunda dedelerimiz bizleri bir çok konuda aydınlatıyor. 12 imamlar hakkında değerli bilgilerini bizlerle paylaşıyorlar. Ancak bu bilgiler herkesin anlayabileceği şekilde anlatıldığı için bazı şeyleri yeteri kadar açıklama imkanları olmuyor. O sebepten mesela kaba anlamda dördüncü imam olan İmam Zeynel Abidin'in hayatı hakkında az çok bilgi sahibiyiz. Ancak benim merak ettiğim ve sizlerle bu gece üzerinde fikir yürütmek istediğim nokta; Zeynel Abidin'in iç dünyasında ne gibi fırtınaların kopmuş olduğuyla ilgilidir.

O insanlık dışı olayda yitirmiş olduğu en değerli varlıklarının acısına nasıl bir sabır ve tahammül göstermiştir Zeynel Abidin? Yüce imamımız hangi zorlu şartlarda hayatta kalıp yolu tüm zorluklara rağmen sürdürdü?

Bir yanda Yezitin başkanı olduğu Emevi saltanatının baskısı diğer yanda korkunç bir drama tanık olmuş olmanın vermiş olduğu acı ve zihinde silinmesi imkansız hatırların yaşattıkları... Canlar gözünüzde sevgili imamımız Zeynel Abidin'in hayatını şöyle bir canlandırmanızı rica ediyorum”.

Zakirin yanında oturan Mansur, “bir öneri getirmek istiyorum” diyerek konuşmasına başladı. “Fikret'inde dediği gibi hepimiz 12 imamlarımızın hayatını az çok biliyoruz. Ama yinede şöyle kısacada olsa bu gece İmam Zeynel Abidin'in hayatına dair bilgileri anımsayarak sohbetimize devam etsek bence daha verimli olur”. Mansur'un getirmiş olduğu bu öneriyi herkes onayladı. Cem Ali, “Mansur öneriyi sen getirdin, o halde İmam Zeynel Abidin hakkında temel bilgileri bizlerle yine sen paylaş” dedi.

Cemevinin kitaplığında itimat ettikleri bir kaç kitaptan biri olan Alevilik ve Aleviler hakkında genel bilgiler içeren kitaptan İmam Zeynel Abidin ile ilgili bölümü yavaş yavaş ve tane tane okumaya başladı Mansur: “Dördüncü imam olan Zeynel Abidin, 659 yılında Medine’de doğmuştur. Şehadet tarihi hakkında çeşitli rivayetler vardır. Kesin olan İmam Zeynel Abidin'in zehirletilerek şehit edildiğidir.

İmam Zeynel Abidin, Kerbelâ şehidi olan babası İmam Hüseyin’in yolunda gitti yaşamı boyunca.

Kerbelâ katliamı sırasında ağır hasta olan Zeynel Abidin, İmam Hüseyin’in kendisine ait kutsal emanetleri vermesiyle daha da önem kazanmıştı. Yezid ordusunun komutanı Şimr her ne kadar Zeynel Abidin’i öldürmek istemiş ise de başta halası Hz. Zeynep’in çabası olmak üzere kurtulmuştur.

İmam Zeynel Abidin, her daim için fikirleri ve hareketleri ile örnek bir kişi oldu. Düşmanlarının bile takdirini kazanacak kadar yardımsever, alçakgönüllü, bilgili, cesur bir şahsiyettir Zeynel Abidin.

İmam Zeynel Abidin, her daim fakirlere, ihtiyacı olanlara yardım ediyordu. Fakat bu yardımı alanlar mahcup olmasın, kendisini yanlış anlamasınlar diye geceleri yüzüne nikap sürerek, kim olduğunu söylemeden yapardı. Fakirler bu cömert insanın kim olduğunu hep merak etmişler ama bir türlü öğrenememişlerdi. Ta ki Zeynel Abidin şehit edilene kadar. Çünkü Zeynel Abidin’in şahadetinden sonra kimse kapılarını çalmadı ve böylece onlar da kendilerine yardım edenin Zeynel Abidin olduğunu öğrenmiş oldular. Dolayısıyla o kutsal İmam, Hak için yapıyordu yaptıklarını, gösteriş için değil. Bu haliyle de hâlâ insanlığa örnek olmayı sürdürüyor Zeynel Abidin.

İmam Zeynel Abidin, her daim kinden, kibirden, kirlilikten kaçınmıştır. Kendilerine söven birisine; "eğer ben dediğin gibiysem, Allah’ın beni yargılamasını dilerim. Ama dediğin gibi değilsem, dilerim Allah seni bağışlasın" demişti.

Evet, İmam Zeynel ile ilgili olarak kısa bilgiler bunlar” dedi Mansur. “Şimdi Fikret canımızın üzerinde durmak istediği konuyu biraz derinleştirelim” dedi Cem Ali.

“Canlar, herhalde dışarıdaki hava sıcaklığı eksi 10 derece vardır. Bu soğuğa rağmen Kerbela çölünü ve o bela çölünde yaşananları düşündüğümde, kendimi birden o çölde hissediyorum”, dedi Suna. “Kerbela aslında bütün yönleriyle ayrı ayrı üzerinde düşünülmesi, konuşulması, tartışılması gereken bir olaydır. Bize göre insanlığın dönüm noktalarından biridir. Oradaki her kişi, ister İmam Hüseyin'le beraber isterse Hz. Hüseyin'in karşısında olsun: o meydandaki her kişinin başlı başına incelenmesi gerekiyor. Bizlerin konusu İmam Zeynel olduğu için onunla ilgili olarak, o meydanda ve daha sonraki süreçte yaşadıklarını düşündüğümde adeta o büyük İmama bir kez daha hayran kalıyorum. Bir kez daha onun ve ailesinin başına gelenlere yüreğim kanıyor. Bir kez daha Yezit ve ona zulmedenleri lanetliyorum”.

Suna konuşmasını aslında devam ettirmek, daha başka şeyler söylemek istiyordu ancak başka bir şey söylemedi. Çünkü Kerbelayı adeta kendi içinde tekrar yaşıyor, o çölde Hüseyin'e su getiriyor, hasta yatan Zeynel Abidin'in başucunda buluyordu kendini.

Konuyu açan Fikret tekrar söz aldı. “Suna can sana teşekkür ederim. Güzel açıkladın. Başka duygu ve düşüncelerini söylemek isteyen var mı” diye sordu Fikret. O zamana kadar susmuş olan Özlem: “itiraf edeyim ki ben aslında İmam Zeynel Abidin'in yaşadıkları ile ilgili hiç böyle derin şekilde düşünmemiştim. Sizler bu gün konuyu açınca olayın derinliğini ve önemini bir kez daha kavradım. Aslında 12 İmamlara bağlıyız. Onları seviyoruz. Adları duazlarda her zaman geçiyor. Temel bilgileri de biliyoruz. Ama sanırım çok kişi benim gibi olayın bu derinliğinden bihaberdir. Benim önerim bu konuları önümüzdeki sohbetlerde de devam ettirmemiz”, dedi.

Bu günkü sohbet konusunu öneren Fikret tekrar söz aldı: “evet canlar, sizden tekrar İmam Zeynel Abidin'in hayatını, yaşadıklarını düşünmenizi, bir noktada tefekkür etmenizi rica ediyorum. Babası ve diğer yakınları can verirken hasta yatağında bir şey yapamamanın verdiği hüzün.. Onlarla beraber yiğitçe dövüşüp şahadete gidememek... Daha sonraları bir esir olarak Yezit lanetlisinin önünde zincirlere bağlanmış şekilde bulunmak... Tüm ömrünü Kerbela olayının hüzün dolu gölgesinde geçirmek ve bu hüzün yetmiyormuş gibi Emevi saltanatının ağır yaptırımlarına maruz kalmak ve sonunda da zehirlettirilerek şehit edilmek. Böyle özetlediğim bir hayatı düşündüğümüzde, tefekkür ettiğimizde, anlam vermeye çalıştığımızda; inanıyorum ki ilginç sonuçlara ulaşmış oluruz”.

Fikret'in bu konuşmasından sonra sohbete devam edildi. Çaylar tazelendi, deyişler okundu. O gün sohbette bulunanların İmam Zeynel Abidin'e yönelik düşüncelerinde belli bir ilerleme oldu. Bu duruma, kendilerini İmam Zeynel Abidin'e daha yakın hissetmeye başladılar desek, daha doğru olur. Zeynel Abidinle beraber diğer imamlara da.

13 Aralık 2012 Perşembe

ERDAL EREN ..47 YAŞINDA..








Erdal Eren (25 Eylül 1964, Şebinkarahisar, Giresun - 13 Aralık 1980, Ankara), 12 Eylül Darbesi öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm g
iyen ve asılarak idam edilen Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi ve Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi. Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi Sinan Suner, 30 Ocak 1980 tarihinde Milliyetçi Hareket Parti'li Bakan Cengiz Gökçek'in koruması Süleyman Ezendemir tarafından vurularak öldürüldü.[1] Erdal Eren, Suner'in öldürülmesini protesto etmek için 2 Şubat 1980 günü düzenlenen gösteride gözaltına alınan 24 kişinin arasındaydı. Gösteri sırasında çıkan çatışmada er Zekeriya Önge'yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan Erdal Eren, yargılanarak 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkûm edildi. Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan karar, 13 Aralık 1980'de Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde infaz edildi.

Erdal idam edilmeden 16 saat önce kendisini ziyaret eden gazeteciler Savaş Ay ve Emin Çölaşan'a, "avukatıyla görüştürülmediğini, 18 yaşının altında olmasına rağmen idam edilmek istendiğini, yaşının 18'den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebinin kabul edilmediğini, vurduğu söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açtığını ama otopside yakın atışla öldüğünün kanıtlandığını, kendisini ibret olsun diye asacaklarını ve ölümden korkmadığını"söyledi.

Ağabeyi Erkan Eren, Erdal'ın Mamak Askeri Cezaevi'nde tutuklu kaldığı dönemde gördüğü ağır işkencenin izlerine tanık olduğunu dile getirdi. Erdal'ın idam edildiği tarihte yaşının 18'den küçük olduğunu belirten Erkan Eren, infazı radyodan öğrendiklerini ve Erdal'ın kimsesizler mezarına gömülmek istendiğini söyledi.

Ayrıca dönemin bir numaralı adamı Kenan Evren'in "asmayalım da besleyelim mi?" sözü Erdal Eren'e sarf edilmek maksadı ile ağızdan çıkmış sonrasında ise binlerce insana mâl edilmiştir.UNUTMADIK Kİ HATIRLAYALIM.

10 Aralık 2012 Pazartesi

10. ARALIK DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ

                                        10. ARALIK DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ


İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ 

10 Aralık 1948 
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 10 Aralık 1948 tarih ve 217 A (III) sayılı kararı ile benimsenmiş ve ilan edilmiştir.
Resmi Gazete: 27 Mayıs 1949-7217 

BAŞLANGIÇ 
İnsanlık ailesinin tüm üyelerinin niteliğinde bulunan onurunu ve eşit ve ayrılmaz haklarını tanımanın dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğunu, 

İnsanın zorbalık ve baskıya karşı son bir yol olarak ayaklanmaya başvurmak zorunda bırakılmaması için İnsan haklarının hukuk düzeniyle korunması gerektiğini, 

Uluslar arasında dostça ilişkileri geliştirmeyi özendirmenin temeli olduğunu, 

Birleşmiş Milletler halklarının Birleşmiş Milletler Antlaşmasında te-mel insan haklarına, insan kişiliğinin onur ve değerine, erkeklerle kadınların hak eşitliğine olan inancını yeniden belirttiğini ve daha geniş bir özgürlük içinde toplumsal gelişme ve daha iyi bir yaşam düzeyi sağlamaya karar vermiş olduğunu, 

Üye Devletlerin Birleşmiş Milletlerle işbirliği içinde, insan haklarının ve temel özgürlüklerin evrensel olarak saygı görüp gözetilmesini sağlamayı yükümlendiklerini, 

Bu hak ve özgürlükler konusunda ortak bir anlayış oluşturmanın bu yükümlülüğün tam olarak gerçekleşmesi için büyük önem taşıdığını gözönüne alarak, 

Genel Kurul, 

Toplumun her bireyi ve her organının bu Bildirgeyi sürekli olarak gözönünde bulundurarak eğitim ve öğretim yoluyla bu hak ve özgürlüklere saygıyı geliştirmeye ve ulusal ve uluslararası geliştirici önlemlerle gerek üye Devlet halkları, gerekse bu Devletlerin yargı yetkisi içindeki ülkele-rin halkları arasında bu hak ve özgürlüklerin evrensel ve etkin biçimde tanınıp gözetilmesini sağlayamaya çaba göstermeleri amacıyla tüm halklar ve uluslar için bir ortak başarı ölçüsü olarak bu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini ilan eder. 

Madde 1 
Tüm insanlar özgür; onur ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdanla donatılmış olup birbirlerine karşı bir kardeşlik anlayışıyla davranır. 

Madde 2 
Herkes; ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka bir görüş, ulusal ve toplumsal köken, doğuş ya da benzeri başka bir statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin bu Bildirgede ileri sürülen tüm hak ve özgürlüklere sahiptir. 

Ayrıca ister bağımsız olsun, ister vesayet altında ya da kendi kendini yönetmeyen bir ülke olsun, ister başka bir egemenlik sınırlaması altında bulunsun, bir kimsenin uyruğunda bulunduğu ülke ya da alanın siyasal, hukuksal ya da uluslararası statüsüne dayanarak hiçbir ayrım gözetilemez. 

Madde 3 
Herkesin yaşama ve kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır. 

Madde 4 
Kimse, kölelik ya da kulluk altında tutulamaz; kölelik ve köle ticareti her türüyle yasaktır. 

Madde 5 
Hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dışı ya da onur kırıcı davranış ve ceza uygulanamaz. 

Madde 6 
Herkesin, nerede olursa olsun yasa önünde bir kişi olarak tanınma hakkı vardır. 

Madde 7 
Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasa tarafından eşit korunma hakkı vardır. Herkes, bu Bildirgeye aykırı herhangi bir ayrımcılığa ve ayrım kışkırtıcılığına karşı eşit korunma hakkına sahiptir. 

Madde 8 
Herkesin anayasa ya da yasayla tanınmış temel haklarını çiğneyen eylemlere karşı yetkili ulusal mahkemeler eliyle etkin bir yargı yoluna başvurma hakkı vardır. 

Madde 9 
Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez. 

Madde 10 
Herkesin, hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine herhangi bir suç yüklenirken tam bir eşitlikle bağımsız ve yansız bir mahkeme tarafından hakça ve açık bir yargılanmaya hakkı vardır. 

Madde 11 
1. Kendisine bir suç yüklenen herkesin, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı bir açık yargılanmayla yasaya göre suçluluğu kanıtlanana değin suçsuz sayılma hakkı vardır. 
2. Hiç kimse işlendiği sırada ulusal ya da uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem ya da kusurdan dolayı suçlu sayılamaz. Kimseye suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. 

Madde 12 
Kimsenin özel yaşamı, ailesi, konutu ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz. Herkesin, bu tür karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunma hakkı vardır. 

Madde 13 
1. Herkesin bir Devletin sınırları içinde yer değiştirme ve oturma özgürlüğüne hakkı vardır. 
2. Herkes, kendi ülkesi de dahil, herhangi bir ülkeden ayrılma ve ülkesine dönme hakkına sahiptir. 

Madde 14 
1. Herkesin, zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır. 
2. Gerçekten siyasal nitelik taşımayan suçlardan ya da Birleşmiş Milletlerin amaç ve ilkelerine aykırı eylemlerden doğan kovuşturma durumunda bu haktan yararlanılamaz. 

Madde 15 
1. Herkesin bir uyrukluğa hakkı vardır. 
2. Kimse keyfi olarak uyrukluğundan yoksun bırakılamaz. Kimsenin uyrukluğunu değiştirme hakkı yadsınamaz. 

Madde 16 
1. Evlenme çağındaki erkeklerle kadınların, ırk, uyrukluk ya da din bakımından sınırlamalar yapılmaksızın evlenmeye ve bir aile kurmaya hakkı vardır. Evlenirken, evlilik sırasında ve evliliğin bozulmasına ilişkin hakları eşittir. 
2. Evlenme bağıtı, ancak istekli eşlerin özgür ve tam oluruyla yapılır. 
3. Aile, toplumun doğal ve temel birimidir ve toplum ve Devlet tarafından korunur. 

Madde 17 
1. Herkesin, tek başına ya da başkalarıyla birlikte, mülkiyet vardır. 
2. Kimse keyfi olarak mülkiyetinden yoksun bırakılamaz. 

Madde 18 
Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğü vardır. Bu hak, din inancını değiştirme özgürlüğünü ve din ya da inancını, tek başına ya da topluca ve açık ya da özel olarak öğretme, uygulama, tören ve ibadet yoluyla açıklama özgürlüğünü içerir. 

Madde 19 
Herkesin görüş ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, karışmasız görüş edinme ve herhangi bir yoldan ve hangi ülkede olursa olsun bilgi ve düşünceleri arama, alma ve yayma özgürlüğünü içerir. 

Madde 20 
1. Herkes, barışçı bir şekilde toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. 
2. Hiç kimse, bir derneğe girmeye zorlanamaz. 

Madde 21 
1. Herkes, doğrudan ya da özgürce seçilmiş temsilciler aracılığıyla ülkenin yönetimine katılma hakkına sahiptir. 
2. Herkesin, ülkesinin kamu hizmetlerinden eşit olarak yararlanma hakkı vardır. 
3. Halkın iradesi, yönetim otoritesinin temelidir. Bu irade, genel ve eşit, gizli ve özgür oya dayalı dönemsel ve gerçek seçimlerle belirtilir. 

Madde 22 
Herkesin bir toplum üyesi olarak, toplumsal güvenliğe hakkı vardır. Ulusal çaba ve uluslararası işbirliği yoluyla ve her Devletin örgüt ve kaynaklarına göre herkes onur ve kişiliğinin özgür gelişmesinin ayrılmaz bir üyesi olarak ekonomik, toplumsal ve kültürel haklarının gerçekleşmesi hakkına sahiptir. 

Madde 23 
1. Herkesin çalışma, işini özgürce seçme, adil ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır.
2. Herkesin herhangi bir ayrım gözetilmeksizin eşit iş için eşit ücrete hakkı vardır. 
3. Herkesin kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır ve gereğinde başka toplumsal koruma yoluyla desteklenmiş bir yaşam sağlayacak adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır. 
4. Herkesin çıkarını korumak için sendika kurma ya da sendikaya üye olma hakkı vardır. 

Madde 24 
Herkesin, iş saatlerinin makul ölçüde sınırlandırılması ve ücretli dö-nemsel tatiller dahil, dinlenme ve boş zaman hakkı vardır. 

Madde 25 
1. Herkesin, kendisi ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır. Herkes; işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ve kendi denetiminin dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına sahiptir. 
2. Analar ve çocukların özel bakım ve yardım hakları vardır. Tüm çocuklar, evlilik içi ya da dışı doğmuş olmalarına bakılmaksızın, aynı toplumsal korumadan yararlanır. 

Madde 26 
1. Herkes, eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel eğitim aşamasında parasızdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleksel eğitim herkese açıktır. Yüksek öğrenim yeteneğe göre herkese eşit olarak sağlanır. 
2. Eğitim, insan kişiliğini tam geliştirmeye ve insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yöneliktir. Eğitim, tüm uluslar, ırklar ve dinsel gruplar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirir ve Birleşmiş Milletlerin, barışın korunması yolundaki etkinliklerini daha da geliştirir. 
3. Ana babalar, çocuklarına verilecek eğitimi seçmede öncelikle hak sahibidir. 

Madde 27 
1. Herkes, toplumun kültürel yaşamına özgürce katılma ve sanattan yararlanma ve bilimsel gelişmeye katılarak, yararlarını paylaşma hakkına sahiptir. 
2. Herkes, yaratıcısı olduğu bilim, yazın ve sanat ürünlerinden doğan manevi ve maddi çıkarlarının korunması hakkına sahiptir. 

Madde 28 
Herkes, bu Bildirgede öngörülen hak ve özgürlüklerin tam olarak gerçekleşeceği bir toplumsal ve uluslararası düzen hakkına sahiptir. 

Madde 29 
1. Herkesin, kişiliğinin özgürce ve tam gelişmesine olanak veren topluma karşı ödevleri vardır. 
2. Herkes, hak ve özgürlüklerini kullanırken, ancak başkalarının hak ve özgürlüklerinin tanınması ve bunlara saygı gösterilmesinin sağlanması ve demokratik bir toplumda genel ahlak ve kamu düzeniyle genel refah gereklerinin karşılanması amacıyla yasayla belirlenmiş sınırlamalara bağlı olabilir. 
3. Bu hak ve özgürlükler, hiçbir koşulda Birleşmiş Milletler’in amaç ve ilkelerine aykırı olarak kullanılamaz. 

Madde 30 
Bu Bildirgenin hiçbir hükmü, herhangi bir Devlet, grup ya da burada ileri sürülen hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yokedilmesini amaçlayan herhangi bir etkinlikte ve eylemde bulunma hakkını verir biçimde yorumlanamaz.

4 Aralık 2012 Salı

DÜNYA MADENCİLER GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN

DÜNYA MADENCİLER GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN 



DÜNYA MADENCİLER GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN 
Roma İmparatorluğu zamanında babasının gazabından kaçan Santa Barbara‘nın, 4 Aralık günü bir mağaraya sığındığı ve mağarada çalışmakta olan madencileri koruduğuna inanılmış, bu nedenle madencilerin koruyucu azizesi olarak kabul edilmiştir. Santa Barbara‘nın İzmit‘te yaşamış olması ve efsanenin geçtiği mekânların Anadolu olmasından dolayı 4 Aralık, önce Anadolu
‘da daha sonrada Avrupa ve tüm dünyada "Dünya Madenciler Günü" olarak kutlanılmaktadır. Bu anlamda, 4 Aralık Odamızın öncülüğünde uzun bir süreden beri ülkemizin belli başlı kentlerinde ve çeşitli maden işletmelerinde "Dünya Madenciler Günü" olarak kutlanılmaktadır.
Madencilik, tarih boyunca uygarlıkların gelişmesinde çok önemli yer tutan sektörlerden biri olmuştur. Özellikle, insanlığın gelişim sürecinin son iki yüz yılındaki baş döndürücü ilerlemede yani 18. yüzyılda Avrupa‘da gerçekleştirilen sanayi devriminde, kömür ve demirin önemini yadsımak mümkün değildir. İçinde bulunduğumuz yüzyılda da, bor, endüstriyel hammaddeler, metalik madenler, nadir toprak elementleri, trona, toryum vb. yeraltı kaynakları insanın yaşamını sürdürülebilmesi ve refah düzeyinin yükselmesi bakımından belirleyici olmuş ve gelecekte daha da belirleyici olacaktır. Bu bakımdan, madencilik sektörü dün olduğu gibi bugün de uluslar için vazgeçilmez konumunu sürdürmektedir.
Bu yeraltı kaynaklarını her türlü tehlike ve zorluk altında doğayla mücadele ederek üreten madencilere, toplumun vefa borcu bulunmaktadır. Yerin metrelerce altında insanlığa hizmet için gerektiğinde canlarını hiçe sayan maden emekçilerine hakettikleri değerin verilmesi aynı zamanda bir insanlık görevidir. Her vardiya başında "selametle" diye uğurlanan, maden ocaklarının girişinde "selametle" ve "uğur ola" yazan, çıkışta birbirlerine "geçmiş olsun" diyen, başkalarının da onları "geçmiş olsun" diye selamladığı başka bir meslek yoktur.
Her şeyin ama her şeyin; insan, doğa, ekolojik sistem, tüm kavram ve etik değerlerin "ticarileştirilerek" yıkımının arsızca sürdürüldüğü günümüzde madenlerimiz de sadece ticari bir meta, piyasa malı gibi değerlendirilmiş ve pazara sürülmüştür. Bunun sonucu; her yedi dakikada bir iş kazası yaşanması, ölümler, maden mühendisi meslektaşlarımızın giderek artan işsizlik gerçeği, çalışma koşullarının olumsuzluğu ve yaşam standartlarının sürekli düşüşü ile kaynaklarımızın talanı olmuştur.
Bütün bu sorunlara çözüm üretmek ve uygulamak ülkeyi yönetenlerin ve siyasi iktidarların asli görevidir. Maden Mühendisleri Odası olarak, kamuoyunu bilgilendirmek ve yetkilileri uyarmak görevlerimiz arasındadır ve bu görevimizi yerine getirmeye devam edeceğiz.
"Dünya Madenciler Günü"müzü daha güzel ortamlarda neşeyle kutlayacağımız günlerin geleceği inancıyla, maden kazalarında yaşamını yitiren maden mühendislerini ve tüm maden emekçilerini bir kez daha saygıyla anıyoruz.

15 Kasım 2012 Perşembe

KERBELA OLAYI

Kerbela

KERBELA OLAYI 

Hz. Hüseyin Peygamberin torunu ve Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın ikinci çocuğu idi. O zamana kadar Araplar arasında pek rastlanmayan bu adı ona Hz. Muhammed vermiş idi. Bazı kaynaklarda Hüseyin doğduğu zaman Hz. Muhammed’in kulağına; ‘O cennet çocuklarının efendisi (Seyyid)dir’; diye seslendiği yazılıdır. Peygamber Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i çok severdi. ‘Bunlar benim oğullarımdır, kızımın oğullarıdır; Allahım ben onları seviyorum, sen de onları sevenleri sev.’ dediği bir çok kaynakta yazılıdır. 

İmam Hüseyin’in çocukluğu Peygamberin derin sevgi ve şefkati içinde geçti. Ancak bu durum kısa sürdü. Daha 5 yaşındayken dedesini yani Hz. Muhammed’i ve kısa bir süre sonra da annesi Hz. Fatıma’yı kaybetti. Bu durumun onu oldukça etkilediği muhakkaktır. 

Hz. Ali’nin şahadeti sonrasında abisi Hz. Hasan’a itaat etmeyi yeğledi. Çünkü babası ölürken ona abisine uymasını vasiyet etmişti. Ancak abisinin Muaviye’nin hileleriyle zehirletilerek şehit edilmesinden sonra yaşanan gelişmeler onun o zaman kadarki durumunu değiştirdi. Yezid’e biat etmemekteki kararlılığı onun bu yolda sonuna kadar gideceğini gösteriyordu. 

Muaviye ölmeden önce çeşitli hile ve tehditlerle halkı oğlu Yezid’e biat ettirmiş; Hz. Hüseyin ve bazıları gelenleri biat etmemişlerdi. Yezid ilk iş olarak babasının yarım bıraktığı bu işi tamamlamak üzere, Velid’e yolladığı mektupta ‘her ne suretle olursa olsun Hz. Hüseyin, İbn-i Zübeyr ve İbn-i Ömer’in biatlerinin sağlanmasını, eğer bu mümkün olmazsa, boyunlarının vurulup, başlarının kendisine gönderilmesini istiyordu. İktidar hırsının iştahlarını kabarttığı Emeviler’in yapamayacakları iş yoktu. Babası Muaviye’nin izinden giden Yezid, gerekirse Peygamberin sevgili torununun dahi başını kesmeye, Ehli Beyte zulüm etmeye kararlıydı. 

Doğal olarak Hz. Hüseyin, Yezid’e biat etmedi ve Velid’in çabaları sonuç vermedi. 4 Mayıs 680 gecesi kardeşi Muhammed Hanefi’nin de tavsiyesiyle bütün aile fertleriyle birlikte Mekke’ye gitti. Ayrıca bu sırada Hz. Hüseyin’in Mekke’ye gittiğini öğrenen Kufeliler de Hz. Hüseyin’e elçiler göndererek Kufe’ye davet ederek kendisini halife olarak tanımaya hazır olduklarını bildirdiler. Bunun üzerine Hz. Hüseyin de amcaoğlu Müslim b. Akıyl’i oradaki durumu yerinde görmek ve uygun bir zemin sağlamak üzere Kufe’ye gönderdi. Önceleri Müslim Kufe’deki çalışmalarında başarılı oldu ve Hz. Hüseyin de bunun üzerine Mekke’den Kufe’ye doğru yola çıktı. 

Bu arada Müslim’in faaliyetleri Yezid tarafından haber alınınca, Kufe Valiliğine zalim Ubeydullah getirildi ve Müslim yakalanarak idam edildi. Ubeydullah’ın Kufe valiliğine atanması şüphesiz anlamlıydı. Çünkü o Muaviye’nin Irak Valisi Ziyad b. Ebih’in oğluydu. Zalimlikte babasından aşağı değildi. Ubeydullah’ın Kufe Valiliğine atanmasıyla Hz. Hüseyin’i davet eden onbinler korku ve tehditle sindirildi. 

Hz. Hüseyin, Mekke’den Kufe’ye doğru yola çıktığında amcaoğlu Müslim Yezid’in adamlarınca öldürülmüştü. Hz. Hüseyin kafilesiyle ilerlerken yolda, ünlü Arap Şair Ferezdak ile karşılaşıldı. Hz. Hüseyin ondan Kufe’deki durumu sorunca, Ferezdak, ‘Halkın kalbi seninle, kılıçları ise Beni Emeviler iledir; kaza ise gökten iner ve Allah dilediğini işler.’ dedi. Hz. Hüseyin de ‘Doğru söyledin, Allahın dediği olur.’ dedi ve yola devam edildi. Hz. Hüseyin Müslim’in Yezid’in adamlarınca acımasızca öldürüldüğünü yolda öğrendiğinde oldukça üzüldü. Kufelilerin kalleşliği ve dönekliği ortada olduğu, Müslim’e oynanan oyun her şeyi gösterdiği halde, hatta kendisi için baş koyduklarını söyleyenler dağılıp kaçtığı halde o, Mekke’den yola çıkan ailesi ve fedakar dostlarıyla, yola devam etmekten çekinmedi. Hatta ordunun geldiğini haber alınca yanındakilere zaman varken kendisinden gece ayrılabileceklerini ifade ettiyse de, yanında bulunanlar ‘hayatlarını kurtarmak için onu terk etmek alçaklığını yapmayacaklarını ifade ettiler. 

Hz. Hüseyin ya başarıya ulaşacak, insanları eşitlik, kardeşlik ve adalet ülküleri içinde yaşatacak, Yezid’in saltanatına son verecek ya da bu yolda boyun eğmeden şehid olacaktı. İşte Hz. Hüseyin, bu asil duyguların esiri olarak adım adım Kerbela’ya, her neye mal olursa olsun gidecekti. 

Burada ele alacağımız bu olay, sadece islam tarihinin değil insanlık tarihinin de en kara ve acıklı sayfalarını oluşturur. Peygamberin cennetin efendileri olduklarını söylediği iki sevgili torunundan Hz. Hüseyin’in acımasızca şehid edildiği bu olayı Emevi yandaşı zavallıların açıklarken nasıl kılıktan kılığa büründüklerini ibret ve hayretle görüyoruz. 

Hz. Hüseyin ve beraberindekiler Kerbela’ya geldiklerinde hem susuz bırakılmış, hem de binlerce kişilik ordu tarafından sarılmış durumdaydılar. İnsanlık değerlerinden yoksun Kufe Valisi zalim Ubeydullah, Hz. Hüseyin’in geri dönmek, Yezid’le görüşmek veya İslam sınırlarından herhangi birine gitmek isteklerinden hiçbirini kabul etmedi. Esasen onun görevi Yezid’in emrini yerine getirmek yani Hz. Hüseyin’i şehid etmekti. Çünkü biliyordu ki, Hz. Hüseyin yaşadığı sürece efendisi Yezid’e rahat yoktu. 

Şimdi sözde Müslümanlardan oluşan koskoca bir ordu, kendi dinini kuran Hz. Muhammed’in her yönden üstün yaratılış ve niteliğine sahip torununa ve onun ailesine saldırıyor, öldürmeye çabalıyordu. Karşılarındaki bir avuç insan ise günlerdir susuzdu. Hararetten insanların dudakları çatlamış, dilleri kurumuş, bağırları yanmıştı. Fakat karşılarındaki paralı askerlerde insaf yoktu, acıma bilmiyorlardı, kana susamışlardı, şan ve şöhretin esiriydiler. Meğer insanoğlu, servet, şöhret ve makam için sırasında ne kadar küçülüp, alçalabiliyordu. 

Nihayet 10 Ekim 680 (Hicri 10 Muharrem 61) günü Hz. Hüseyin son hazırlıklarını yaptı ve Yezid’in ordusuna yaklaşarak onlara hitab etmek istedi. Ancak bu çok veciz konuşma gözleri dönmüş azgınlardan oluşan bu orduyu pek etkilemedi. Hz. Hüseyin’in bu sözlerinin edebi bakımdan da ayrı bir değeri vardır. Allah’a hamd ve sena, Hz. Muhammed’e, meleklere ve nebilere sonra şöyle diyordu: 

Hz. Hüseyin atını sürerek iki ordu arasında bir yerde durdu ve Yezid’in ordusuna hitaben: ‘Ey Kufe halkı benim kim olduğumu ve sonra da vicdanınızın sesini dinleyiniz. Ben Peygamberin torunu değil miyim? Benim katlim size helal olur mu? Peygamberin hadisini ne çabuk unuttunuz. O, bizler için ‘Siz ehlibeytin seyitlerisiniz’ diye buyurmuştu. Bunu bilmiyor musunuz? Ben o büyük Peygamberin kızının oğlu, vasisi ve amcazadesi olan zatın oğlu değil miyim? Şayet bu hadisi unuttu iseniz, içinizde bunu size hatırlatacak kimseler vardır. Benden ne istiyorsunuz? Medine’de Resulullahın ravzai mübarekesinin yanında kendi halimde yaşarken beni orada bırakmadınız. Mekke’de itikafa çekilmeme müsaade etmediniz. Davet nameler göndererek, ricalar ederek, yalvararak beni buraya kadar çağırdınız. Ben sizin bu davetiniz üzerine buralara kadar geldim. Şimdi beni öldürmek istiyorsunuz. Bu akıbete müstehak olabilmek için ben sizlere ne yaptım? İçinizden birisini mi öldürdüm? Yoksa birinizin malını mı gasbettim? Eğer beni istemiyorsanız bırakınız gideyim. Bu ne gaddarlık ve bu ne hilekarlıktır! 

Hz. Hüseyin’in bu hitabı sonrasındaki gelişmeleri Fuzuli şöyle nakleder: ‘Cemaat bir ağızdan yaptıklarını inkara kalkıştılar. Hazreti İmam, mektupları onların önüne koyup böylece inkara mecal bırakmadıktan sonra mektupları ateşte yaktırdı. O zaman Ömer b. Sa’d gelip: 

- Ey Hüseyin! Dedi, bu hikayelerden bir sonuç çıkmaz. Ya Yezid’e biat edersin yahut da ölümü göze alırsın.! Bu sözleri söyledikten sonra eline bir ok alıp: 

- Ey Kufe halkı, şahit olun ve Ubeydullah b. Ziyad huzurunda da şahitlik edin ki, Hz. Hüseyin’le savaşa tutuşan ilk defa ben oldum. 

Bunları söyleyerek o oku Hz. Hüseyin’e doğru fırlattı. Hz. Hüseyin sakalını eline alarak: 

- Ey kavim Allahın gazabı yahudilere ‘Aziz Allahın oğludur!- dedikleri zaman son şiddetini bulmuştu. Ve yine Tanrı’nın kahrı, Hıristiyan kavmine ’Mesih, Allahın oğludur’; dedikleri zaman, indi. Allahın Gazabı bugün de size Al-i Resule (Ehli Beyt’e) kastettiğiniz için erişmektedir. Bedeninizdeki her kıl, demirine su verilmiş bir hançer olsa ‘Allah sabırlıları sever, emrinden dışarı çıkmam. Ve her biriniz ayrı ayrı bana kastetmek için kin tutan askerlerden olsanız, ‘Allah sabırlıları sever! buyruğunu bırakmam. Rivayet ederler ki, Yezid’in askerleri İbni Sağd’ın gayretini gördüğünde ona uyup Hz. Hüseyin’i öyle bir ok yağmuruna tuttular ki atılan oklardan güneş görünmez oldu. Hz. Hüseyin bu hücum karşısında süvarilerine dönüp yanındakilere şunları söyledi: 

- Ey ve fakir arkadaşlar ve benim için canlarını ortaya koyan insanlar! Kavgaya kendinizi hazırlayın ki, kanların döküleceği zamandır. 

Çok dengesiz bir şekilde başlayan savaşta Hz. Hüseyin’in 23 süvari ve 40 piyadeden oluşan askerleri öğle üzeri olduğunda iyice azalmış durumdaydı. Hz. Hüseyin de bu az sayıda susuz ve bitkin insanla yaya olarak savaşıyordu. Sonunda Şimr’in emriyle her yandan hücum edilerek Hz. Hüseyin şehid edildi. Peygamberin torunu Hz. Hüseyin’in vücudunda otuz üç ok, otuz dört kılıç ve kargı yarası vardı(10 Muharrem 61-10 Ekim 680). 

Düştü Hüseyin atından Sahray Kerbela’ya. Cibril var haber ver Sultanı Enbiyaya. Sonra çadırlar ve kadınlar yağma edildi, hasta ve yatakta olan İmam Zeynel Abidin Ali de öldürülmek istendi. Bu kanlı savaşın bitiminde İmam Zeynel Abidin yatak ve yorganlara sarılarak saklanmıştı. Hz. Hüseyin’in şehid edilmesi sonrasında çadıra koşan Şimr ‘Hüseyin’in bir oğlu daha olacak o nerede?’ diye aramaya başladı. Çadırın her tarafını arayıp çocuğu buldu. Fakat bu esnada çadırda bulunan kadınlar Şimr’e hücum ederek Zeynel Abidin’i bu caninin elinden kurtardılar. 

Bu çirkin şavaşın en küçük kurbanı ise daha altı aylık bir bebek olan Hz. Hüseyin’in oğlu Ali Asgar’dı. Hz. Hüseyin’in yanındakilerden şehid olanlar yetmiş iki kişi idi. Yezid ordusunun komutanı, bu şehitlerin başlarını Vali Ubeydullah’a gönderdi. Hz. Hüseyin’in kızları, kız kardeşleri ve çocuklar da Kufe’ye Ubeydullah’ın huzuruna getirildiler. Ubeydullah’ın Peygamberin soyuna karşı davranışı çok çirkin ve kaba idi; kendilerine hakaretler ve tehditler savurdu, hatta İmam Zeynel Abidin’i öldürmek dahi istedi. Ubeydullah bundan sonra İmam Zeynel Abidin’in ellerini bağlatıp, Kerbela’da öldürülenlerin kesilmiş başlarını, çoluk çocuğu 

Şam’a Halife Yezid’in yanına yolladı. Şam’a vardıklarında onları götüren Züheyr, Halife Yezid’in yanına girip başarıyı(!) müjdelemiş ve Kerbela savaşının ayrıntılarını anlatmıştı. 

Hz. Hüseyin’in ailesini getiren kafile Yezid’in sarayına getirilmişti. Kısa süre sonra ehlibeyt kadınlarını Yezid’in huzuruna çıkardılar. Kadınlar İmam Hüseyin’in kesik başını Yezid’in önünde görünce feryad ve figan etmeye başladılar. Kadınlarla birlikte zincirli bir şekilde İmam Zeynel Abidin de Yezid’in huzuruna getirilmişti. Manzaranın dehşetinden Yezid’in yanında bulunanlar bile dehşete kapılmışlar ve bunu açıkça belirtmişlerdi. Yezid Hz. Hüseyin’i ortadan kaldırdıktan sonra artık rahatlamış sayılırdı. Şimdi Ehli beyte yalandan da olsa saygılı davranabilirdi. Derhal Zeynel Abidin’in zincirlerini çözdürdü. 

Yezid’in kadınlarıda Ehli beyt kadınlarını teselli etmeye çalışıyorlardı. Artık Yezid yaptığı kötülükleri ve cinayetleri unutturabilmek için Ehli Beyt’e iyi davranıyor, sarayda onlarla konuşuyor, her isteklerinin yerine getirileceğini belirtiyordu. Daha sonra Numan bin Bekir komutasındaki bir muhafız kıtası eşliğinde onları Medine’ye kadar götürdü. Yezid, Zeynel Abidin’i uğurlarken şu yalanı bile uydurabiliyordu: ‘Allah, İbni Mercame’ye lanet eylesin. Vallahi ben olsaydım babanın her isteğini yerine getirirdim. Lakin kaderi İlahi böyle yazmış ne yapalım! 

Ne Allah’tan korkuları vardı, ne de Peygamberden çekinmeleri vardı, ne de utanma biliyorlardı. Şu da muhakkak ki, yeryüzünde Yezid gibi ahlak yönünden düşük insana az rastlanabilir. Onun bu işleri yapan eli Ubeydullah ise kötülük ve ahlaksızlıkta, zalimlikte efendisi ile yarış halindeydi. Şunu da bilmek lazımdır ki, Kerbela’da hak yolunda kendisinin yüz katı bir orduya karşı duran Hz. Hüseyin’in bu kahramanlığına da rastlamak imkânsızdır. Sonuç olarak Kerbela Olayı yüzyıllara damgasını vurmuş hüzünlü bir destandır. 

İmam Hüseyin’in ve yanındakilerin Kerbela’da böyle feci şekilde katledilmeleri ve Peygamber sülalesinin akla gelmedik şekilde ihanete cüretleri halkı o kadar etkiledi ki, adeta Emevi saltanatı kökünden sarsıldı. Olay İran ve Hicaz'a duyulunca halkta Emevilere karşı büyük bir kin ve ayaklanma istekleri başladı. Bu durum karşısında da Yezid’in paralı kulları büsbütün kudurdu. Zulüm yolunda hiç çekinmez oldular.20 Yezid’in, Hz. Hüseyin’e, Hz. Ali soyuna ve yandaşlarına yaptıkları, Mekke ve Medine’ye saldırması İslam tarihinin en kara sayfalarını oluşturur. Emevi zalimleri Hakkı tanımamışlar, azgınlaşmışlar ve Peygamber’in Ehli Beytine olmadık şeyler yapmışlardır. Bütün bunlar sonrasında Emevi saltanatı kökünden sarsıldı ve yıkıldı. İslam alemi yüzyıllardır Peygamber torunlarına yapılan bu zulmü unutmadı. Nihayet bir gün Muhtar isimli bir kahraman arkadaşları ile birlikte ayaklandı. Kufe şehrindeki Ömer bin Sa’d ile Kerbela Olayına katılanlardan 210 kişi kılıçtan geçirildi. Bu karışıklıklar sırasında kaçmaya çalışan Hz. Hüseyin’in katili Şimr de yakalandı ve katledildi. 

İslam tarihinde Muharrem ayı içerisinde gerçekleşen bu facia her yıl canlandırılır. Ehli Beyt için ağıtlar, mersiyeler söylenir, matem tutulur. Hz. Ali’nin türbesi Necef’tedir. İmam Hüseyin, Ali Ekber, Ali Asgar ile birlikte Kerbela’da şehid düşen 72 kişinin mezarı vardır.Hz. Ali’nin türbesinin bulunduğu yere Meşhed-i Ali denir. Meşhed bir şehidin şehid olduğu yer demektir. 

KERBELA 

Kerbela İmam Hüseyin’in şehadetinden bu yana İslam Dünyasında özellikle Anadolu Alevileri için büyük bir kudsiyete sahip olmuştur. İran ve Türk Edebiyatlarında Maktel-i Hüseyin adı altında bir edebi türe de yol açan bu facia yüzyıllardır hafızalardan silinmemiştir. Kerbela Şehri, Bağdat’tan 80 km. Ve Fırat’ın 25 km. Batısında bulunmaktadır. Hem Şah İsmail hem Kanuni, Necef’le birlikte Kerbela’yı ziyaret etmişler ve İmam Hüseyin’in türbesine karşı çok saygı ve bağlılık göstermişlerdi. 

Alevi Dualari

Alevi Dualari

Dua ve Alevi DualarıSon tahlilde insanoğlu aciz içinde olan bir varlıktır. Bu durum insanlık tarihine kadar uzanır. Teknoloji ne kadar gelişmiş olursa olsun, yaşam standardı ne kadar yükselmiş olursa olsun insanoğlu her zaman yaratıcı güce muhtaç olacaktır. Dua’da bu aşamada devreye giriyor.Dua bir ibadet biçimidir. Hz. Peygamberin ifadesiyle "ibadetin özüdür". İnsanlar sıkıntılı anlarında olduğu gibi bolluk ve bereketli dönemlerde de duaya sığınmışlardır.
Duayı diğer ibadetlerden ayıran en büyük özellik onun biçimsel olmayıp daha çok bireysel bir ibadet şekli oluşudur. Yani Allah ile kurulan bire bir "iletişimdir". Bu iletişimin zamanı, mekanı ve biçimi yoktur. Şüphesiz toplumsal olarak bir araya gelindiğinde birlikte okunan dualar da vardır. Bu dualardan bazılarını aktaracağız. Bu dualar daha çok ortak noktaların çoğalmasına yaramaktadır. Tekrar belirtmekte yarar var. Bu ibadetin en önemli özelliği zaman, mekan ve biçimsellikten arınmış olmasıdır, ayrıca yaratıcı güçle insanoğlunun birebir iletişimi olmasıdır. Ama toplumsal gelişim açısından genel duaların bilinmesi ve zikredilmesi de önemlidir.

Lokma DuasiAllah! Allah! Lokmalar kabul ola. Muratlar hasıl ola. Hak Muhammed Ali Kabul eyleye... İmam Hasan Şah Hüseyin Hünkar Hacı Bektaş Veli defterine kayıt ola. Nur’u Nebi Kerem-i Ali Pirimiz Hacı Bektaşi Veli gerçek Erenler Demine Hu Mümine Ya Ali

Allah Allah! Akşamlar hayır ola, Hayırlar feth ola şerler defola, hizmetleriniz kabul ola. Muratlarınız hasıl ola. Hazır, gaib, zahir batın ayini Cem erenlerinin nur cemallerine aşk ola. On sekiz bin alemle mümin, müslim cümle kardeşlerimizi Muhammed- Ali gülbangından mahrum eylemeye. Allah cümlemizi didarı ehli beyte meşrebi hüseyine nail eyleye Muhammet el mustafa, Aliyyel Murtaza, Cebrail Musaffa, Gözcü Er Mustafa, Gulam Kamber, Çerağcı Cabir Ensar, Selmani Farisi, Bilal Habeşi, Kurbancı Mahmut Ensari, Gulam Kisani, Semahcı Abuzer Gaffari, Fatımatül Zehra, Amırı Eyyar ve İznikci, Hüzeymenin hüsnü himmetleri üzerinizde ola. Saklaya bekleye dil bizden nefes Pirimiz Hünkar Hacıi Bektaş Veli den ola Vaktin imami Veliyettin Efendimizin defterine kayıt ola gerçek erenler demine hu! Mümine Ya 

ÇERAĞ Çün çerağı fahr uyandırdık Hüdanın aşkıa
Seyyid el kevneyn Muhammed Mustafa’nin aşkına
Sakii Kevser Aliyyel Murtazanin aşkına
Hem Hatice Fatıma Hayrünissanın aşkına
Şah Hasan Hulki Rıza hem Şah Hüseyni Kerbela
Ol imamı etkiya Zeynel abanın aşkına
Hem Muhammed Bakir ol kim nesli Paki Murteza
Cafer üs Sadık İmamı Rehmümanın aşkına
Musai Kazım İmamı Serfirazı ehli Hak 
Hem Ali Musa Rızayı Sabiranin aşkına
Sah Taki ve Ba Naki hem Hasanül Askeri
Ol Muhammed Mehdi Sahip Livanın aşkına
Pirimiz üstadımız Bektaş Velinin aşkına
Haşredek yanan yakılan aşikanın aşkına

Muharrem Orucu ve Asure

Muharrem Orucu ve Asure

MUHARREM AYI VE MATEM ORUCU 

Muharrem ayı Hicri takvimin birinci ayıdır. Onuncu günün de ismi, Aşure’dir. Tarihi kaynaklara göre milattan çok önce Arap, İsrail ve Fars milletleri tarafından, Muharrem ayının Aş;ure günü, kutsal kabul edilen ortak bir değerdir. Bugünün değerini ve kutsallığını, tarihler şöyle anlatıyor: 

Adem atanın tövbesinin kabul edildiği gün. 

Nuh Peygamber'in gemisinin karayı bulduğu gün. 

İbrahim Peygamber'in Nemrut,un ateşinden kurtulduğu gün. 

Musa Peygamber'in kavmini Firavun'un şerrinden kurtardığı gün. 

Yunus Peygamber'in balığın karnından kurtulduğu gün. 

Eyüp Peygamber'in dertlerine şifa bulduğu gün. 

Saymakla bitiremeyeceğimiz bütün peygamberlerin refaha, kurtuluşa ve başarıya ulaştıkları gündür. Onun içindir ki Nuh Peygamber dahil ondan sonra gelen bütün peygamberler, Hz. Muhammed ve Hz. Ali de 10 Muharrem Aşure günü şükür ve senalarını ifade ederek, oruç tutmuşlar. Nuh Peygamber'in kurtuluş çorbasını pişirip fakir fukaraya yedirmişler, Hayır ihsan yapmışlar. Bütün tarihler o güne kadar olan, Muharrem ayının kutsallığı ve özelliğini böyle anlatırlar. 

MATEM 

Matem Farsça,dan gelen bir kelimedir. Türkçe'de anlamı: Çok sevilen değerli bir varlığı veya yakını kaybedildiğinde bu insanın günlük yaşamını etkiler; insanlar kederlenir, üzülür ağlar ve uzun bir zaman üstünden atamaz, eğlenemez, gülemez, neşelenmek istemez, hep günlerini üzüntü ile geçirdiği zaman dilimine Yas veya matem tutmak, demektir.Hz. Muhammed,in ölümünden 48 sene sonra, bütün peygamberlerin kutsal kabul ettikleri, oruç tuttukları Hicri 10 Muharrem 61 Cuma günü Miladi 10 Ekim 680 tarihinde, Kerbela denen Fırat Nehri,nin kenarında, kurda kuşa sebil olan Fırat suyunu, Hz. Muhammed,in torunlarına, Ehl-i Beyt,ten de tek kalan Hz. Hüseyin,ine ve onun mahsun yavrularına vermediler. Dünya da bugüne kadar bir eşi benzeri olmayan, insanlık aleminin yüz karası, görülmemiş susuz bir zulüm ve katliam işlendi. 

Muharrem ayı denince? Aleviler için yas veya matem ay ıakla gelir. Bugüne kadar inancında, felsefesinde, itikatında, sevgisinde, Hz. Muhammed’e ve onun Ehl-i Beyt'ine canı gönülden Aşk-ı Muhabbetiyle bağlı olan Aleviler, onların sevgisi ile sevinmişler, kederi ile kederlenmişler, acılarına ağlamışlar, gördükleri zulüme de yas tutmuşlar. Zulüm edenleri de lanetle anmışlar. 

Hz. Muhammed’e ve Ehl-i Beyt’ine inanıp iman edenler, onlara yapılan bu zulmün acısını hiçbir zaman unutmazlar. Hele Muharrem ayı gelince o zulmün kendilerine yapılmış gibi acısını hissederler. İşte o 12 gün, oruçlu halleriyle. Düğünlere, eğlenceli yerlere gitmezler, düğün nişan yapmazlar, fazla sulu yiyeceklerden güçleri oranında sakınırlar, yaşadıkları ortama göre, imkanları ve olanakları el veriyorsa traş olmazlar, iştahlarının çektiği güzel ve etli yemekleri yemezler. 

Alevilikte oruç tutarken sahura kalkmak yoktur. Durumu özetleyecek olursak: Nasıl ki yakınlarınızdan birini kaybettiğiniz zaman, onun acısı ile bir zaman kederli, üzüntülü günler yaşıyorsanız. İşte 12 gün oruç boyunca da aynen öyle yaşanır. 

Aşure
Matem Orucu bitiminde Aşure pişirilir. Aşure, tatlı bir çorba olup, birlikte yenilir veya evlere dağıtılır. Aşure çorbasında et bulunmaz. Buğday, fındık, ceviz veya meyvelerden oluşan 12 değişik üründen yapılır (tarif). Aşure Günü, Sünnilerin Ramazan Orucu bitiminde kutladığı Şeker Bayramı gibi bir bayram kutlaması değildir. Aleviler; Kerbela’da İmam Hüseyin’in oğlu Zeynel Abidin’in sağ kurtulduğu için mutludurlar, bu nedenle çorba tatlı olur.
Muharrem ayında Aleviler bir araya gelerek birlikte mersiyeler, şiirler, deyişler, Alevi önderlerinin kahramanlık öykülerini okurlar, anlatırlar, söylerler. 

ORUCA NİYET ETMEKBism-i Şah…Allah Allah… Er Hak-Muhammed-Ali aşkına, İmam Hüseyin Efendimizin susuzluk orucu niyetine Kerbela’da şehid olanların temiz ruhlarına, Fatıma Anamızın şefaatına, Oniki İmamlar aşkına oruç tutmaya niyet eyledim. Ulu Dergah kabul eylesin...

AŞURE LOKMASI İÇİN DUABism-i Şah…Allah Allah…
Barekallah. Şehidler Şahı İmam Hüseyin Efendimizin ve Kerbela şehidlerinin yüce ruhlarının şad olması için barekallah. Cümle erenlerin ruhu için barekallah. Yurdumuzun, Ulusumuzun, Cumhuriyetimizin esenlikte olması için barekallah. Ordularımızın güçlü olması için barekallah. Ahirete göçenlerimiz ve bugün yaşayanlarımız için barekallah. Gökten hayırlı rahmet, yerden hayırlı bereket vermesi için barekallah. Muhammed Mustafa, Aliyyel Mürteza, İmam Hasan, İmam Hüseyin, Kerbela Şehidleri ve Hünkâr Hacı Bektaş Veli hakkı için el-Fatiha ve salevat. Gerçeğe hü…

AŞURE YENDİKTEN SONRA OKUNACAK DUABism-i Şah …Allah Allah…
Allah, Muhammed, Ali, Oniki İmam Efendilerimizin ruhu revanları, şâd ve handan ola. Münkir ve münafıklar mat ola, müminler şâd ola. Lokmalarımız dertlere deva ola.
Matem-i Hasan ve Hüseyin ola. Cümlemize haklı hayırlı kısmetler verilmesi için …
Nur-u Nebi, Kerem-i Ali, Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli demine hü.

9 Kasım 2012 Cuma

10.kasım .2012


MUHARREM AYI





BİZE  HER YER KERBELA
HER GÜN MATEM







                                                                         hazırlayan
                                                                 ÇİSE DİLAN YILDIZ

5 Kasım 2012 Pazartesi

2012..muharrem ve masu-u pak oruç tarihleri

12 kasım masum-u pak orucu başlangıcı
15 kasım muharrem orucu başlangıcı.




Alevilierde Muharrem Orucu nedir, nasil tutulur?


Oruç nedir?
Oruç, insanın bedenini disiplin ve denetim altına almak, ruhsal yapısını güçlendirmek için yaptığı bir ibadettir. Oruç ibadeti belirli zamanlarda yeme, içme ve cinsellik gibi istekleri/duyguları terk ederek zihinsel/ruhsal yapıya ağırlık vermektir. Bazı inançlarda oruç tamamıyla yeme-içmeden uzak durmak seklinde olabileceği gibi, et ve diğer hayvansal mamuller gibi belirli yiyecekleri yememek şeklinde de olabilir.
Hemen hemen bütün inançlarda oruç ibadeti vardır.

Aleviler oruç tutarlar mı?
Hemen hemen bütün inançlarda oruç ibadeti vardır. Alevi inancında da oruç ibadeti vardır ve Alevilerde oruç tutarlar

Muharrem Orucu nedir? Bu oruç neden tutulur?
Muharrem ayı Hicri takvime göre (bu takvimin bir diğer adı da Kameri/Ay takvimidir) birinci aydır ve Muharrem orucu da bu ayın ilk gününden başlar.
Muharrem orucunun tarihi Adem peygambere kadar gider. Hz. Muhammed de Muharrem orucu tutmuştur.
Muharrem orucu, insanın kendi iç benliğine yönelmesi, yanlışlarını-doğrularını, eksilerini-artılarını hesaplaması ve bütün bunların sonucunda daha iyiye, doğruya, güzele yönelmesine davettir. Nefsini terbiyeye, Hacı Bektaş Velininde buyurduğu gibi nefsini bilmeye vesiledir oruç.
Muharrem orucu biz Aleviler için Adem peygamberden başlayarak bütün peygamberlerin yerine getirdikleri bir ibadettir. Bunun yanı sıra başta Hz. Hüseyin olmak üzere On İki İmamların şahadetlerinden dolayı aynı zamanda bir yas’tır. Bundan dolayıdır ki Muharrem orucunun diğer bir adı da Yass-ı Matemdir.
Aleviler olarak Muharrem orucu ile Hz. Adem’den günümüze gelen bir ibadeti yerine getirirken aynı zamanda Hz. Hüseyin`in şahsında Ehlibeyte, Ehlibeytte temsilini bulan insanlık değerlerine bağlılığımızı yineliyoruz. Yezide ve yezitte sembolleşen bütün kötülüklere lanet ediyoruz.
Muharrem orucu, bütün bu özellikleriyle biz Aleviler için önemli bir ibadettir.

Muharrem Orucu nasıl tutulur?
Kurban Bayramının 1. gününden başlayarak 20 gün sayılır. 20. günün akşamı Muharrem Orucu için niyet edilir ve oruç başlar. Niyet edildikten sonra gün doğumu ile gün batımı arasındaki sürede hiç bir şey yenilmez ve içilmez. Gün batımı ile iftar açılır.
Oruc süresince (12 gün boyunca) düğün,nişan,sünnet ve benzer törenler/etkinlikler yapılmaz, kurban kesilmez, et yenilmez, Kerbela Şehitleri'nin çektikleri susuzluğu hissetmek için su içilmez (Su saf olarak içilmemektedir. Vücudun su ihtiyacı yenilen yemeklerden, çay,kahve,meşrubat,meyve suyu,ayran gibi sıvı içeceklerden karşılanır).
Muharrem orucunun on ikinci gününden sonra ise On iki İmamlar 'in ve bu yolda şehit olan bütün canların anısına on iki çeşit/veya daha fazla gıdadan oluşan Aşure Çorbası pişirilerek o yılki Muharrem Orucu noktalanır.
Muharrem orucu hakkında genel bilgiler verdiniz. Bu genel bilgilerin ışığında bazı hususların daha iyi bilinmesi için biraz daha ayrıntılı bilgiler verebilir misiniz?
Her şeyden önce bizlerin inancı olan Alevilikte samimiyet esastır. Muharrem orucuna da samimiyet ilkesi çerçevesinde yaklaşmalıyız.
Orucumuzu bazı çıkar hesapları ile tutmamalıyız. Yine biçimsel bir kuralı yerine getiriyor olmak için tutmamalıyız. Bütün bunlardan öte, ne yaptığının bilincinde ve neden oruç tuttuğunun ayırdın da olarak tutmalıyız. Eğer ortada belli bir inanç, itikat, bilinç, hissediş, bağlılık yoksa tuttuğumuz oruç tam olarak amacına hizmet etmiyor demektir. Muharrem orucunda gönüllülük esastır. Kişi kendi özgür iradesi ve bilinciyle oruç tutmalıdır. Başka inanç mensuplarının yaptıkları dayatma, baskı, zorlama biz Alevilerin inancına aykırıdır.
Yukardaki satırlarda da işaret edildiği üzere Muharrem orucu Adem peygamberden başlayarak cümle peygamberlerin ve onları takip edenlerin tuttukları bir oruçtur. Bu orucun özü bu başlangıç ilkesine dayanıyor. Ancak biz Aleviler için anlam ve önemi Kerbela çölünde susuz bir şekilde, insanlığın tanık olduğu ender vahşetlerden birisine maruz kalarak şahadet şerbetini içen İmam Hüseyin'in şahadetiyle başka bir boyut alıyor ve daha da yaşamsal hale geliyor. Orucumuzu bu öz ve bu özün etrafında gelişen yol önderlerimizin (başta Oniki İmamlar olmak üzere) yoluna ve ilkelerine bağlılığın gereği olarak, onların şahsında temsilini bulan ve insanlığı gerçeğe davet eden değerlerine, doğrularına bağlılığın gereği olarak tutmalıyız.
Bunların ışığında tekrar şunların altını çizebiliriz:
Orucumuzda samimiyet ve bu temsil olunan değerlere bağlılık esastır.
Bu çerçevede orucumuzu tutarken kesin kes sağlığımıza zarar verecek şekilde tutmamalıyız.
Hiç bir cana kıymamak maksadıyla on iki gün boyunca -oruç tutalım veya tutmayalım- kesinlikle et yememek gerekiyor.
Yaşamımızın bütününde küfür, şiddet, nefret, öfke, kıskançlık, kin ve daha benzer olumsuz duyguların ve bu duyguların davranış halini almasına izin vermemeliyiz. Muharrem orucu bu kurallara daha bir dikkat etmemiz gereken özel ve anlamlı günlerdir. Bu günlerde daha dikkatli olarak bu tür olumsuzluklar varsa yaşamımızdan, kişiliğimizden çıkarıp atmalıyız.
Oruçlarımızı açtıktan sonra yine aşırıya kaçmamamız gerekiyor. Mümkün olduğunca, sağlığımızı ve bünyemizi de düşünerek az tüketmeliyiz.
Yine sağlığımıza dikkat ederek mümkün olduğunca sade su içmemeye özen göstermeliyiz. Bunun yerine meyve suyu, ayran, çay ve benzer içeceklerle su ihtiyacımızı giderebiliriz.
Düğün, nişan ve daha başka eğlencelerden uzak durmalıyız. Muharrem orucu bizler için aynı zamanda bir yastır. İmam Hüseyin'in acısını yüreğinde hissedenler, Celal Abbas'ın kolundan akan kanın kendi yüreklerinde aktığını hissedenler doğal olarak eğlenemezler.
Bunların dışında temizliğe büyük önem vermeliyiz. Bizlerle aynı ortamı paylaşan farklı inançtan insanların hassasiyetlerini dikkate almalıyız. Bu noktada bir yandan inancımızı yaşarken diğer yandan bazı biçimsel kurallar yüzünden insanların bize, dolayısıyla inancımıza tepki duymalarını engellemeliyiz.
Bu samimi duygu ve düşüncelerle oruç tutan cümle canların oruçları kabul olsun.

Muharrem orucuna niyet edilirken okunan dua
Bismişah Allah, Allah
Hak Muhammed Ali aşkına
Şehitler serdarı İmam Hüseyin aşkına
Kerbela meydanında şehit düşen masumların aşkına
Oniki İmam, Ondört Masumu-u Pak, Onyedi Kemerbest efendilerimizin hürmetine
Hz. Fatma Ana'nın şefaatine
Hazır, gaip gerçek erenlerine himmetine niyet ettim yarin matem orucunu tutmaya
Niyetimiz kabul ve makbul ola
Hak dergahına yazıla
Evliya kerimine, İmam Hüseyin demine Allah eyvallah
Gerçeğe Hü.

Muharrem orucu açılırken okunan dua
Bismişah Allah, Allah
Niyetlerimiz kabul, lokmalarımız makbul, muratlarımız hasıl ola
Üçlerin, Beşlerin, Yedilerin, Kırkların, Oniki İmamların, Ondört Masum-u Pakların, Onyedi Kemerbestlerin dergahına yazıla
Kerbela şehitlerimizin, gelmiş geçmiş cümle ulularımızın, atalarımızın ruhu revanları şad u handan ola
Allah bizleri görünür görünmez kazalardan, belalardan, afetlerden, ve her türlü kötülüklerden koruya
Bizleri Ehlibeytin katarından, didarından ayırmaya
Cümlemize sağlık, huzur, birlik, dirlik, hayırlı kazançlar ve hayırlı kısmetler nasip eyleye
Gerçeğe Hü.