HIZIR ORUCU NEDİR...NASIL TUTULUR..
Hızır, Hızır Orucu ve Hıdrellez hakkında bilgi verebilir misiniz?
“Yetiş ya Hızır” deyimi asırladır darda kalanın, zorda olanın umut çığlığı olarak
söylenmektedir. Hızır, zor durumda kalanların, son çareleri tükenenlerin çağırdıkları,
haksızlığa uğramış ve zulüm görmüş olanların, acılar ve yoksunluklar içinde yaşayanların
medet diledikleri erendir.
Bilinenlerin aksine Hızır, sadece Anadolu’da değil, bir çok coğrafyada aynı anlamda
bilinmekte/anılmaktadır.
Biz Aleviler Hızır’ı bir peygamber olarak kabûl ederiz. Bizler için O, Hızır Peygamber, Hızır
Aleyhisselam ya da Hızır Nebidir. İnancımıza göre Hızır Peygamber ölümsüzlük suyunu (Ab-
ı Hayatı) içmiştir. Zaman zaman dünyaya gelerek, darda olanların yardımına koşar ve
doğaya yeniden can verir (bir başka bilgiye/anlatıma/inanca göre de Hızır Nebi her zaman
dünyadadır ancak sadece “Hak Yolunu” sürenlere görünür ve yardımına/carına koşar).
Hızır Nebi, halk arasında şöyle tarif (tasavvur) edilir: üzerinde çiçeklerden yapılmış bir
cübbesi bulunan, ak sakallı, nur yüzlü yaşlı biri olarak betimlenir. Bastığı yerde güller açar,
ekinler yeşerir. Elini sürdüğü kişi dertlerden, uğursuzluklardan, hastalıklardan arınır, ömür
boyu huzurlu yaşar.
Bütün bu tartışmalar bir yana, Alevilerin algıladığı, andığı Hızır’ı biraz daha somutlaştıralım.
Hızır üzerine, Hızır'ın gerçek (bir zamanlar yaşamış olan biri) mi yoksa hayali/mitolojik biri
mi olduğu yönündeki tartışmalar devam etmektedir. Bazı anlatımlara göre Hızır, Hz. Ademin
oğludur, bazılarına göre Kabil veya El Yasa'nin oğludur. Bazı kaynaklar Kuran-ı Kerim’de
Kehf sûresinde geçen ve Hz. Musa ile beraber olan ama ismi zikredilmeyen kişinin Hızır
olduğu yönündedir.
Bazı anlatımlar göre Hz. Musa'ya, kendisinden daha hikmet ve ilim sahibi kimsenin olup
olmadığı sorulmuştu. Hz. Musa: "Hayır, yoktur" diye cevap verince Allah bir vahiyle Hz.
Musa'ya iki denizin kavuştuğu yerde kendisinden daha bilgili ve hikmet sahibi bir kimsenin
olduğunu (Hızır) bildirdi. Bunun üzerine Hz. Musa, beraberinde genç bir delikanlı ile Hızır'ı
bulmak üzere uzun bir yolculuğa çıktı. Bundan sonra Hz. Musa'nın Hızır ile, Kehf Suresinde
anlatılan yolculuğu başladı.
60. Bir zaman Mûsa, genç dostuna şöyle demişti: "İki denizin birleştiği yere kadar hiç
durmadan yürüyeceğim yahut da seneler ve seneler harcayacağım."
61. Bu ikisi, iki denizin birleştiği yere vardıklarında, balıklarını unuttular. Bunun üzerine balık
da denizde bir deliğe doğru yola koyuldu.
62. Orayı geçtiklerinde Mûsa, genç arkadaşına dedi ki: "Hadi, getir şu sabah yemeğimizi.
Vallahi bu yolculuğumuz yüzünden epey çektik."
63. Genç adam dedi: "Bak sen şu işe, hani kayaya sığınmıştık ya, işte o sırada balığı
unuttum. Onu hatırlamamı bana unutturan, şeytandan başkası değildi. Balık, denizin içinde
acayip bir biçimde yolunu tuttu."
64. Mûsa: "Arayıp durduğumuz işte o idi" dedi. Bunun üzerine kendi izlerini sürerek
gerisingeri döndüler.
65. Orada, kullarımızdan öyle bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş,
lütfumuzdan bir ilim öğretmiştik.
66. Mûsa ona dedi ki: "Sana öğretilenden bana da bir olgunluk/bir bilgi öğretmen şartıyla
sana tâbi olayım mı?"
67. Dedi: "Doğrusu sen benimle beraberliğe dayanamazsın."
68. "Havsalanın almadığı bir şeye nasıl dayanacaksın?"
69. Mûsa dedi ki: "Allah dilerse beni sabırlı bulacaksın; hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim."
70. Dedi: "Bak, eğer bana uyarsan, ben sana kendisinden bahis açıncaya değin hiçbir şey
hakkında bana soru sorma!"
71. İkisi birlikte yola koyuldular. Bir süre sonra gemiye bindiklerinde, tuttu gemiyi deliverdi.
Mûsa dedi: "İçindekileri boğmak için mi deldin onu? Vallahi korkunç bir iş yaptın!"
72. Dedi: "Ben söylemedim mi, sen benimle beraberliğe asla dayanamazsın!"
73. Mûsa dedi: "Unuttuğum için beni azarlama; bu yaptığımdan dolayı da bana zorluk çıkarma."
74. Yine yola koyuldular. Bir süre sonra bir oğlana rast geldiler; tuttu onu öldürdü. Mûsa
dedi: "Tertemiz bir insanı, bir cana karşılık olmaksızın öldürdün ha!? Vallahi çok kötü bir iş
yaptın!"
75. Dedi: "Ben sana söylemedim mi, sen benimle beraberliğe asla dayanamazsın."
76. Mûsa dedi ki: "Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme.
Vallahi, öyle bir durumda benden ayrılmakta mazur sayılacaksın."
77. Yine yola koyuldular. Biraz sonra bir kente geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama
onlar bu ikisini konuk etmekten çekindiler. Orada, yıkılmayı bekleyen bir duvara rastladılar
; genç adam tuttu onu onardı. Mûsa "İsteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın." dedi.
78. Dedi ki: "İşte bu, seninle benim aramın ayrılmasıdır. Şimdi sana, tahammül edemediğin
şeylerin iç yüzünü haber vereceğim."
79. "Gemiden başlayayım: O gemi, denizde işçilik yapan bir grup yoksulundu. Ben onu
kusurlu hale getirmek istedim. Çünkü biraz ötelerinde bir kral vardı; tüm gemilere zorla el
koyuyordu."
80. "Oğlan çocuğa gelince: Onun anası-babası inanmış kişilerdi. Çocuğun onları azgınlık ve
inkâra sürüklemesinden korktuk."
81. "Diledik ki, Rableri onlara o çocuktan temizlikçe daha üstün, merhametçe daha
gelişmişini versin."
82. "Ve duvar. Duvar, o kentte yaşayan iki yetim oğlanındı. Altında, oğlanlara ait bir define
vardı. Oğlanların babası da hayır ve barış seven bir kimse olarak yaşamıştı. Rabbin istedi ki,
o çocuklar ergenliklerine ulaşsınlar da Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarsınlar.
Ben bunları kendi buyruğumun sonucu olarak yapmadım. İşte senin sabretmeye güç
yetiremediğin şeylerin iç yüzü budur."
Adı açıkça geçmese de inancımıza göre burada bahse konu olan bilgi ve hikmet sahibi kişi
Hz. Hızırdır.
Hacı Bektaş Veli’nin Velayetnamesinde de Hz. Hızır ile ilgili bir anlatım vardır. Bu anlatım şu şekilde geçmektedir.
“Hünkâr'a bir ikindi üzeri, güzel yüzlü, tatlı sözlü, Alevi saçlı, yeşil giysili bir aziz geldi.
Boz donlu bir ata binmişti; Saru İsmail karşıladı, atını tuttu. O kişi teklifsizce doğru
Kızılcahalvet'e yöneldi ve içeri girdi.
Saru İsmail, "acaba bu atını tuttuğum er kim ola, şimdiye değin bunun gibi nurlu, güzel
yüzlü ve heybetli bir er görmedim", diye düşüncelere dalmıştı. O sırada halifelerden biri
geldi; İsmail'e, "tut şu atı", dedi ve kızılcahalvet'in kapısına vardı. O aziz kişinin, Hünkar'ın
karşısında oturmakta olduğunu gördü. Tam bu anda Hünkar, "ne yapalım Hızır'ım Ulu Tanrı
seni bu işe koşmuş, Tanrı kullarını zordan kurtarman gerek; şu anda Karadeniz'de bir gemi
batmak üzere, seni çağırıyorlar; sohbetine can atıyoruz ama ne çare; tez imdatlarına yetiş;
Tanrı izin verirse yine şerefleniriz", diyordu.
Hızır Peygamber hemen kalktı. Saru İsmail dışarıda atı tuttu. Hızır dışarı çıkınca İsmail Hızır'ın üzengisini öptü. Hızır, atını sıçrattığı gibi at, bir adımını Sulucakarahöyük'ün üstüne bastı, öbür adımda güneşle birlikte dolunay oldu ve gözden yitti; yalnızca karşıdan nalının parıltısı göründü.
Saru İsmail, huzura varıp gördüğünü anlatarak, "Erenler Şahı, bu giden aziz kimdir?", diye
sorunca Hünkâr, "kardeşimiz Hızır Peygamberdir. Karadenizde bir gemi batmak üzereydi,
oraya imdada koştu; onun yürüyüşü böyledir", dedi.
Saru İsmail Hızır'ı gördüğüne çok sevindi.”
Hızır'ın kim olduğu ve hikmeti konusunda Kehf süresi ve Hacı Bektaş Velinin
Velayetnamesinde geçenler bize bazı veriler sunuyor. Ancak bütün bunların ötesinde Hz.
Hızır, Alevi inançlı toplum arasında varlığını sürdürüyor. Zalimlerin ve kötülerin uyarıcısı,
yoksulların ve dara düşenlerin yardımcısı olmaya devam ediyor. Uğradığı her yere
güzellikler, bahar götürmeye, bereket götürmeye devam ediyor.
Hızır Orucu
Hızır orucu, (orucun bilinen özelliklerinin yani sıra) Yüce Yaratıcıya teslim olmanın, Ehlibeyte
bağlı olmanın, Hz. Hızır'a ve onun şahsında gerçek bilgiye, rahmete, iyilerden olmanın,
şükür sahibi olmanın, Hak Yolunu sürenlerden olmanın bir gereği olarak tutuluyor.
Hızır orucu, bazı yörelerde Ocak ayının son günü ile Şubat ayının ilk iki tutuluyorsa da genel
olarak her yıl 13-14-15 Şubatta tutuluyor. Bu üç günlük oruçtan sonra lokmalar dağıtılıyor,
kurbanlar tığlanıyor, cemler yapılıyor.
Dilde dileklerin, gönülde muratların kabul olması, Bozatlı Hızır'ın ilgisine nail olunması için
tutuluyor. Bu halisane duygu ve düşüncelerle tutulan oruçlar, dağıtılan lokmalar, yapılan
cemler, edilen dualar elbette kabul olur ve her yerde hazır ve nazır olan Hz. Hızır carımıza
yetişir.
Hıdrellez
Hıdrellez, Hızır ve İlyas isimlerinin bir araya gelmesi ile oluşan bir kelimedir/kavramdır.
Hıdrellez aynı zamanda bir bayramdır. Dünyanın bir çok coğrafyasında biçimde farklı
görünümler almış olsa da (yerel kültürel özellikler katılmış), öz olarak aynı inancın devamı
olarak kutlanan bir bayramdır.
5 Mayısı 6 mayısa bağlayan gece Hızır ile İlyas’ın yeryüzünü gezdiği ve buluştukları gecedir.
Hz. Hızır nasıl ki ölümsüzlük suyu olan Ab-ı Hayattan içmişse, aynı şekilde Hz. İlyas da Ab-ı
Hayattan içmiştir. (Hatta bazı anlatımlara göre Hz. Hızır ve Hz. İlyas kardeştirler). İşte bu iki
ölümsüz Nebinin buluşması, berekettir, bolluktur, bahardır, aydınlıktır, paylaşımdır, Yolu
sürenlerin bayramıdır.