21 Haziran 2013 Cuma

GEZİ DİRENİŞİ..

Yusuf Açıl
Batı’da halk kitleleri sokaklara döküldüler. Taksim Gezi parkındaki eylem ağaç kesilmesine tepki olarak görünse de ezilen halkın önemli bir bölümünün birikmiş öfkesinin dışa vurmasıdır. Kitle eylemlerinin kendiliğnden böylesine yoğun halde sokaklara taşıması genellikle planlanarak ya da hesaplanarak olmaz. Özellikle henüz örgütsüz olduğu zamanlarda durumun böyle ortaya çıktığı bilinir.
Bu tepkiyi nasıl değerlendirmek gerekir? Birincisi, yüzbinlerce sayıda kitle ülkenin değişik yerlerinde sokaklarda direniyor. Hareketin içinde, hükümet politikalarından rahatsızlık duyan yoksulardan tutun da orta sınıflara kadar bir çok kesim yer alıyor.
Nufusun genç kalması şemsiyesi altında ‘her kadın en az üç çocuk yapmalıdır’ safsatası ile erkek egemen anlayışı altında yaşayan ve günde ortalama 4 kadının öldürüldüğü, onlarcasının tecavüz edildiği bir ülkede milyonlarca kadının nefretini anmak gerekir.
Yine Alevilere açılım adı altında Alevi inancını kendisine göre biçimlendirmek isteyen hükümet, Alevilere yönelik küçük de olsa bir adım atmadığı gibi onları kendi içinde bölerek vurmaya çalıştı. Ama laf olarak Alevi kardeşliğinden ve haklarından çokça söz etti. En son onlara reva gördüğü sey, yeni yapılacak olan Boğaz köprüsünün adını yavuz Sultan Selim olarak koyması oldu. Bu adlandırma yahudi bölgelerine yapılacak bir köprüye Hitler adını koymak gibi bir şeydir. Böyle bir adlandırmanın Alevi inancında olan milyonlarca insanın ruhunda yarattığı depremi tahmin etmek zor olmasa gerek.
Çalışma yasalarında yaptığı değişikliklerle ğcretlilerin yaşamını ve sosyal, sendikal ve diğer haklarını budayarak işlemez hale getirdiğini ve bunun çalışanların büyük tepkisine yolaçtığını anlamak zor değil.
En son alkolü sınırlama yasası ile kendi dinci-muhafazakar yaşam tarzını diğer insanlara dayatarak hem genel olarak milyonlarca insanların- Ki, buna inanan ama modern yaşamın içinde olan müslümanları da dahil etmek gerekir- hemde özel olarak orta sınıflara mensup kesimlerin yoğun tepkisine yolaçtı. Orta sınıf kesim kendisini Atatürkçü ve laik olarak gördüğünü hatırlamak gerekir. Bu kesim bir yandan hükümetin dayattığı muhafazakar-dinci yaşama karşı haklı tepki gösterirken, bir diğer yandan ise ‘AKP hükümeti PKK ile anlaşarak ülkeyi bölüyor’ gibi sosyal şövenizmin derin etkisinde olduğunu ve Kürt ulusunun kendi doğal haklarına kavuşmasına karşı tutum aldığını akılda tutmak gerekiyor. Yine sokaklarda militanca dövüşen Batı’daki halkın içinde bu sosyal şövenist dalganın hayli güçlü olduğunu vurgulamak ve onlarla yürürken onların bu yanlışlarıyla mücadele etmek hayati derecede önemlidir.
Kitlelerin bu başkaldırı dalgası herşeye rağmen objektif olarak devrimci ve ilericidir. Zira bu başkaldırı, kendi içinde sakatlıklar taşısada ve yaralı olsada, AKP gericiliğine ve sınır tanımayan baskıcı futursuzluğuna, Orta-Doğu’da emperyalist plan doğrultusunda haksız savaş kışkırtıcılığına bir itiraz ve başkaldırıdır. Türkiye’de, AKP hükümetinin iddia ettiği ileri demokrasi yalanı bu eylemlerle açığa çıkmıştır. Esad gibi zalimlere ‘halkını dinle, halkın demokratik haklarını kullanmasına engel olma’ diyen bir başbakanın, emekçilerin demokratik haklarını kullanmasını gaz, toz ve coplarla karşıladığını ve milyonlarca insanı ‘üç-beş çapulcu’ suçlamasıyla kardeşi Esad ile karekterlerinin aynı olduğunu ortaya koymus oldu.
Demokrasi veya İleri demokrasi söyleminin Türkiye Cumhuriyeti devleti ve onun gelmiş-geçmiş bütün hükümetlerinin karekterlerine zıt olduğunu tekrar tekrar görmek bakımından son yaşananlar hayli öğreticidir.
Şimdi, geriye çekilmiş olan ama pusuya yatarak fırsat kollayan MHP,CHP,İP ve bazı diğer ‘demokratlar’ ve ‘halkçılar’ sahneye çıktılar. Bunlar, hakın birikmiş öfkesini kaldıraç olarak kullanarak eski statükoculuğu geri getirmenin büyük özlemi içerisindeler. Gerçi bunlar her ne kadar AKP hükümetine karşı efelenselerde, bunların öz ideolojik dokuları AKP ile aynı olduğu için, henüz kitle gösterileri devam ederken cumhurbaşkanı ve diğer yetkililerle görüştüler ve kısmen açıktan ve daha çokda el altında kitleleri sukunete davet etmeye başladılar. Nede olsa bunlar birbirleriyle itişip- kalksalarda, devletin bekası için bu sistemin yürümesi için en nihayetinde kolkola girmekten imtina etmezler.
Özgürlüğü, emekçilerin gerçek demokratik birliğini yanlış belleyen, kendi özgürlüğünü Kürtlerin, Alevilerin ve diğer ezilen farklı etnik kesimlerin ve inançların özgürlüğü ile birleştiremeyen geniş bir kesimin varlığı yukarda saydığımız ırkçı-faşistler tarafından yedeklenmeleri büyük bir tehlike olarak duruyor. Bu bakımından devrimcilerin bir, eylemi aktif olarak desteklemeleri iki, eylem içinde halkın kazanmak için uğruna canını ortaya koyduğu gerçek demokrasinin ve özgürlüğün elde edilmesinin doğru anlayışının, bu coğrafyada inkar edilen, kadre uğrayan ve soykırım ve katliamdan geçirilen diğer ezilen ulus ve inançlarla birleşerek ve onların doğal haklarını kendi hakları olarak kabul ederek olacağını mutlaka ama mutlaka anlatmaları gerekir. Böyle yapmak yerine, sadece kitle eylemlerinin çoşkusuna ve cazibesine kapılanların şövenizm zehrinin altında kalarak kaybedeceklerini bilmeleri gerekir. Bu zor bir görevdir. Bunu kazanmak uzun yılları alacak bir mücadeleyi gerektirir. Ama başka bir yolu yok. Kitleler kendi çıkarları için ayağa kalkarlar. Bu anlaşılır ve doğal bir durumdur. Ama çoğu kere aynı kitleler başkalarının haklarını kabul etmek istemezler. Başkaların haklarını savunmayı ihanet olarak algılarlar. Son bir haftadır eylemler içinde beraber olduğumuz değişik kesimlerle iletişimimizde bir kez daha gördükki, ‘AKP gitsin’ diyen Kemalizmin etkisindeki yoksullar, aslında istedikleri şeyin özgürlük değil sadece AKP’nin gitmesi olduğu anlaşılıyor.
Türkiye halkı yeni bir yol ayrımındadır. Gerçekten demokratik temelde İlerlemek veya ilerlemek adına yeni bir gericiliğin dalgasına kapılmak arasında bir yerde duruyor. Son eylemler, halk olarak egemenlere karşı kazanabileceğine dair kendisine güveni gelişti. AKP hükümetinin iç ve dış politikalarına ağır bir şamar vurdu. İleri demokrasi yalanından ibaret olan balonu patlattı. Kendisini hesaba katmadan kimse adım atamayacağının mesajını verdi. Bunlar önemli şeylerdir. Neki, özgürlük anlayışındaki kısırlığı kavramak göreviyle karşı karşıyadır. Bunu kavramasına yardımcı olacak devrimci güçler faal olmak durumundadırlar. Tabii en önce devrimcilerin kendilerinin özgürlüğü anlamaları gerekir.
SAYGILARLA
07/06/2013

COGİ BABA..2013