29 Mayıs 2014 Perşembe

“Tek’çi Zihniyetin Fikir Babası Kim Peki!

“Tek’çi Zihniyetin Fikir Babası Kim Peki!

Bavo-Kalisti
Kızılbaş/Alevi öğretisinin ‘YOL’ ehlisi olmak çocukluktan itibaren derin yoğunlaşmakla başlar…“Ağacın dalı yaşken eğrilir” derler!
Ben, ilk önce berrak akan ırmağa baktım, ırmağın nehre aktığını gördüm! Nehre baktım, nehrin denize katıldığını gördüm! Denize baktım, denizin okyanusla birleştiğini gördüm! Derinliğine daldığımda ise, deryada umman olduğunu sezdim… Velhasıl bu deryada kendimin bir damla su olduğumu fark ettim!
Kızılbaş/Alevi inancın tüm diğer dinlerden ve inançlardan farklı olduğu temel konu ‘Yaradılış’ ve ‘Doğuş’ olgusudur. Eğer Kızılbaş/Alevi inancının gerek çok tanrılı, gerek tek tanrılı (Semavi) dinlerden en temel konularda bu kadar keskin çizgilerle ayrılmamış olsa idi, yüzyıllar boyunca süren bu inanç ekolünü, semavi dinlerin içine monte etme çabaları şimdiye kadar başarıya ulaşmış olurdu.
İşte tarihe baktığımızda, tek tanrılı (Semavi) dinlere önayak olan Mezopotamya halklarına ruhani rehberlik yapmış Zerdüşt inancı karşımıza çıkar!
Tek tanrı, tek din, tek devlet, tek adam, bu ‘Tek’çi zihniyet anlayışı ta Zerdüştlükten itibaren başlıyor.
Zerdüşt inancındaki doğa, toplum ve insan gerçeğine ilişkin getirdiği felsefi perspektifler örneğin; gün doğumunda ve günbatımında insanların dua’ ya durma ritüelini Kızılbaş/Alevi inancından almıştır…

Ancak, Zerdüştlükteki ‘İyi’ ve ‘Kötü’ ritüelleri o, inanç ekolün en temel olgusudur.
Kızılbaş/Alevilikte ‘İyi’ ve ‘Kötü’ diye insanı ikiye ayıran bir olgu yoktur…
Devriye dönemlerin aşaması vardır.
Bu ‘İyi’ ve ‘Kötü’ olgusunu ‘Siyah’ ve ‘Beyaz’ biçiminde tasavvur ettiğimizde ve bu iki renk birbirine karışınca ‘Gri’ renk ortaya çıkar!
Yani ikisinin karışımından faşizm fikri doğar!
Kızılbaş/Alevi inancı dogmayı ret eder. Bilimin gelişmesini izler. Bilim insanla başlamıştır.
Hiçbir insan ne şimdi, ne de ‘Doğuş‘ta mutlak bilgiye sahip değildir.
Bundan dolayıdır ki; ‘Kızılbaşlık/Alevilik tarihi insanlık tarihidir’ diyoruz.
Düşünce ekolüne yenik düşerek intihar eden ünlü Alman düşünür Nietzsche, ‘Böyle buyurdu Zerdüşt’ demiştir;
Marksist dehalar hemen hemen bütün –çok tanrılı ve tek tanrılı- dinlere vurgu yapmışlardır fakat Kızılbaş/Alevi inancını görmezden (!) gelmişlerdir…
Dehaların bu yaklaşımının altında yatan gerçek; bilimle ilgili olduğu ve Kızılbaşlık/Alevilik inancı karşısında yetersiz kaldıklarından dolayıdır. Yani ikisi de aynı kapıya götürüyor…
Kızılbaş/Alevi toplumun olduğu yerlerde komünist ve Sosyalist hareketlerin Alevi kanaat önderleriyle zaman zaman kıyasıya sertleşmelerinin altında yatan gerçek; bilimsel ve mantıksal inanç ekolünü temsil etmesinden ötürüdür…
Dolayısıyla gerek Arap çöllerindeki kirli kırbağalarda su içen takiyye ve hurafe ağzıyla, gerek bol Kuran’da alıntılarla, eski Türkçeci dinî kavramları kullanarak, dönem dönem bir kısım neslin anlayamayacağı kavramların arkasına sığınarak, süslü ve kafiyeli satırlarla hafızalarını kirleterek edepsizlik yapanlar olabilir. Olacaktır…
Hatta gönül gözü kör olan bir kısım Kürt Alevi kişilikler, Kızılbaş/Aleviliği “Zerdüştlüğün versiyonu” olduğunu, bir kısmı ise, “Şamanizm” inancına bağlarken, hafızası kirli, kafası karışık, takiyye ve hurafeler de “İslam’ın “içi-özü” “hakiki Müslüman biziz” diye İslam’a sığınan ahmaklar ne yazık ki bir türlü kendileri olamıyorlar!
Ne mutlu insanlara ki, günümüz çağında şu teknoloji sayesinde, hâlâ kelli-felli sözlerle insanları kendi düzeylerine çeken gereksizlerden kurtuldu…

En son olarak da yaklaşık çeyrek asırdır Kürt hareketi lideri Sayın Abdullah Öcalan’ın gerek avukat görüşme notlarında, “Alevilik İslam’ın demokratik yorumudur.” (!) diye belirtmesi, -Örneğin Kızılbaş/Alevi inancını değerlendirirken- gerek İmralı’da yazdığı “Özgürlük Sosyolojisi” adlı kitabının 377 sayfasında; “İslam dininin imparatorluk ve iktidar aracına dönüştürülmesine karşılık, çok büyük direniş mezhepleri ortaya çıkmıştır. Alevilik ve Haricilik mezhepleri kabile ve aşiretlerin özerk yaşama politikalarını yansıtır. Sünni hükümranlık, sultanlık geleneğine karşı her kavim bünyesinde görülen yaygın muhalif mezhep çıkışları, özünde aşiret ve kabile halklarının direnişçi ve özgürlükçü politikalarının sonucudur.” diyen Sayın Öcalan da tıpkı klasik sol, takiyye ve hurafeler gibi Aleviliği, kordon bağıyla İslam’ın göbeğine bağlama yorumundan öteye gidememektedir…
Neden Kızılbaş/Aleviliği böyle yorumladığına şaşırdım. Halbûki Sayın Abdullah Öcalan’ın bir lider olarak belirgin olan özelliği “Sezgi“sel farkıdır. Çünkü diğer liderlerin birçoğunu incelediğimizde yeteneklerinin arasında en belirgin olan yön “Us“saldır. Ancak “Us” görüş, düşünüş ve açık seçik kavrayış konularında bir anlama ve kavrama aracı olmaktan öteye geçmez! “Us” tanrısal nitellikleri kavrayamaz.
Sezgi” belli bir olgunluk aşamasında ortaya çıktığı için bütün kişilerde bulunmaz. “Sezgi“nin gelişmesi içekapanış, derin düşünceye dalış, bütün tutkulardan sıyrılış yoluyladır…
Ancak, şu realiteyi inkâr etmemek gerek; Sayın Abdullah Öcalan Orta Doğu özgülünde beş bin asırlık dünya tarihini ayakları üstüne doğrultmak için bir çaba sahibi olduğunu yadsıyamayız! “Özgürlük Sosyolojisi” adlı eserinde, beş bin yıllık merkezi uygarlıkların toplumsal sorun ve iktidar tekelleriyle ilişkilendirerek dinlerin sosyolojik yorumunu yaparken, semavi dinlerin kutsal diye saydığı kitaplarındaki eskatoloji (ahiret inancı) etkisinde kalarak yorumunu geliştirmiş!
Dikkat ederseniz Halkın Demokratik Kongresi HDK de bir kongresinde Kızılbaş/Aleviliği mezhep olarak tanımlamıştı. Daha düne kadar tarikat şeylerinin dizleri dibinde olan Yeşil Türkçü İslam AKP iktidarı, Anadolu’daki mağduriyetler üzerinde yürütmeye çalıştığı politikadan bir hayli etkilenen ve zaman zaman çevremizde dolaşan zıbılları umutlandırmıyor değil! Yeşil Türkçü İslam iktidarı, Alevi çalıştaylarıyla eğitim müfredatında Aleviliği kendince tarif ederek ve bir kısım hurafe tayfalarını maaşa bağlayarak imtiyaz unvanı verecekmiş; umarım yakında bu gerçekleşirde saflar biraz olsun netleşir. Bu hurafe tayfalarına ve destekçilerine karşı gereken tavrı koymaya başlarız.
Şu yalın bir gerçeklik; Kızılbaş/Alevilik yani Hakk Erenlerin Yolu insanı kendi inancının merkezine koyduğuna göre ve toplumsal doğa ahlak sistem işleğinin gereklerini yerine getirdiğine göre, elbette bakî dünyanın sorunlarına da çözüm getirebilir…
Yazımı bir anekdotla bağlamak istiyorum; Avcılığıyla meşhur ve öngörüsüyle bilinen rahmetli İbo dedemi (Îbikê Kirnikê) hiç görmedim. Babam küçük yaşta dedemi kaybettiği için amcam (Kalıştı) Kalender’in nüfus kütüğüne kaydedilmiş. Kendisine Bavo diye hitap ederdik. Kalender amcam, ismi gibi yaşayan ve tez kızan öngörülü bir karaktere sahipti. Dünyayı bir filozof edasıyla yorumladığı için, öngörüden yoksun olanlar; “Kalıştı şeğleniyor” derlerdi bazı ahmaklar! O’nun kızgınlığının nedenini şimdi daha iyi anlıyorum. Henüz on üç ya da on dört yaşlarındayken, babamla sığır güdüyorduk. Nurhak Dağı eteklerinde köyümüzden uzak bir dağ yamacında küçük bir pınardan su akıyordu. Akan bu pınarın gözelerinde temiz su içmek ve sıcaklardan bunalan bir kısım keklik ise, pınardan aşağıya doğru akıntının kenarında çimen tutan yeşillikte tepişen katır ve eşeklere aldırmadan bu pınarın başına toplaşıyorlardı. Akan pınarın az ötesinde bir avcı kulübesinin yanı başında yosun tutmuş kayanın içindeki kovukta yağmurdan biriken ve bu kirli suyu içen bir keklik gördüm. Cesaret edipte berrak akan bu pınar başına gelmeyen bu kekliğe pusu atıp yakaladım. “Artık benimde öten bir kekliğim var” diye seviniyordum. Köye dönüşümüzde bu kekliği Kalender amcama gösterdim. Amcam kekliğin ayaklarında kavradı, evirdi, çevirdi sağına soluna baktı. Sonra “Bu kekliği tekrar yakaladığın yere bırak, işe yaramaz” dedi bana. “Neden işe yaramaz amca?” dedim. “Tüy desen tüy kalmamış, gaga desen temiz su içmediğinden dolayı ötecek doğru dürüst sağlam gagası yok! Herkes, senin öten bir kekliğinin olduğunu bilsin diye diğer avcı kekliklerinin arasına götürürsünde, birçok avcı aleni olmasa da ötmesini bilmiyor diye gülerler adama. Tüyleri yolunmuş bu korkak, iki uyumlu bir çift olabilmek için, yanı başında kendisine eşlik edecek ve güzel öten meri kekliği yerinde bırakıp, aha şu duvarda asılı duran halıdaki Eyfel Kulesi’nin bulunduğu Paris şehrine gitse bile, orada kanatlanarak uçamaz! Orada ötmeye çalışsa bile çok kötü öter. Kendisinden önce yaban elde örselenmiş bir eş bulur. Kanatlarındaki tüyler biraz uzar ve renk değiştirir. O’nun sayesinde o kentte fırsatçılık yaparak elde ettiği artık kırıntısına banar ve o kırıntıyı gagalamayla meşgul olurken tavuk misali yumurta folunu başkası arkasından alır. Seni iyi bir keklik avcısı olmandan alıkoyar. Bırak gitsin! Bazen da yöredeki mıntıkaya dönüp komşu köyün merasındaki öten kekliklerin diline öykünerek ötme fırsatı bulsa da günü kurtarmak için çok öter ama boş öter. Bırak kötü öttüğü zaman hiç olmazsa yeni yetişen keklikler güzel öten diğerleriyle bunun arasındaki farkı anlar!” dedi.
İşte, sözüm ona bedeni Avrupa ülkesinin bir başkentinde, kronikleşmiş kirli ruhu ise, Orta Doğu bölgesinde bir dönem Daylem Kalesi’ndeki kafası dumanlı Haşhaşi masallarında gezinen ve Hakikat Işığını ortaçağ karanlığında arayacağına, Nur û Hak ışığını kendi köklerinin bulunduğu yerde arasın!
Üç, beş kitap yazdığını söyleyerek, kendisi gibi omurgasızlardan aldığı sözde iltifatlar karşısında yalaka, tavırlar sergileyen ve okuru manipüle eden yazılarında sırf başkalarını memnun etme adına kullandığı sözcüklerle ayrıntı kirliliği yaratma, sıkıştığı zaman geçmiş Batılı aydınların eğitsel bir iki sözüyle başkalarını yeren çıt kırıldım nezaketinle; okur, yazarı kirli su içmeyi tavsiye eden zıbıl veya zıbıllara demem o ki, bilim ve sanatla düşüncesini pekiştirmeyen, kirli beyninden kaleminin ucuna dökülen dogmatik sözcüklerle bilgi kirliliğine neden olan ve olguları sorgulamada yoksun olan; bilimsel ve sanatsal etiğiyle değerlendiremeyen bir silik, Kızılbaş inanışındaki “DÜŞKÜNLÜK” ritüelini belden aşağı algılayan ve yosun tutmuş kaya kovuğunda yağmurdan biriken kirli suyu içen zıbıllar şunu iyi bilsin; bu Hakikat Yolu Ehli’nin kökleri gizemlidir. Kendinden korktuğu için, tanımlayama gelemeyen korkaklar bilemez! Bu YOL‘a kirli havsalanla giremezsin! Bu Yol Ehli Ereni, zulümat dünyasında bir o yana bir bu yana gezinen beynin tüm hücrelerine girer, özüne dönmezsen eğer dolap beygiri gibi etrafından dönenir durursun!!!
Îsmaîl Güner

Hiç yorum yok: