22 Mart 2016 Salı

KÜLTÜREL KAYNAKLARA GÖRE ALEVİ İNANÇLARI VE İBADET ANLAYIŞLARI

KÜLTÜREL KAYNAKLARA GÖRE ALEVİ İNANÇLARI VE İBADET ANLAYIŞLARI
İLYAS ÜZÜM
1.Vilayetname-i Hacıbektaş Veli:

Hiç şüphe yok ki Alevi kültür kaynakları içinde vilayetnamelerin ve menakıbnamelerin çok büyük yeri vardır.
Ocak’a göre bu vilayetnamede eski Türk inançları olan Şamanizm ile Uzakdoğu dinlerinden Budizm, Zerdüştlik ve İran bölgesi dinlerinden Maniheizm ve Mazdeizmden çok çeşitli kültürler bulunmaktadır.Bunlar dağ ve tepe kültürü , taş ve kaya kültürü , gaipten ve gelecekten haber verme , ateşe hükmetme ,kemiklerden diriltme,kadın-erkek ortak ayinler, tahta kılıçla savaşma, tenasüh inancı olan değiştirme, ejderha ile savaşama ve ateş kültürüdür.
Bunlardan dağ ve tepe kültürü Göktürkler,Moğollar ve muhtelif Altay topluluklarından ; keza taş ve kaya kültürü Orta Asya’daki eski inançlardan ; gaipten ve gelecekten haber verme , ateşin yakıcılığından etkilenmeme, kadın-erkek ortak ayinler ve tahta kılıçla savaşma Şamanizm’den , tenasüh ve don değiştirme Budizm’den , ejderha ile mücadele Orta ve Uzak Doğu dinlerinden , ateş kültürü ise Zerdüştlükten gelir:
İbadet konusunda Hacı Bektaş’ın hassas olduğu , bir vesile ile tanrıya ibadet edip dua ettiği bildirilmekte Günlük namazlar net değildir.Ramazan orucu ve zekat konusunda açık kayıt yoktur.

2.Pir Sultan Abdal deyişleri:

Bektaşi edebiyatının köşe taşları hükmünde olan ve Yedi Büyük Ozan diye bilinen şairler:Nesimi, Hatayi(Şah İsmail), Fuzuli,Pir Sultan Abdal,Kul Himmet, Yemini ve Nirani’dir
 Pir Sultan Abdal(1541-1590) yılları arasında Sivas çevresinde yaşamıştır.Asıl adı Haydar olup Sivas’ın Yıldızeli ilçesi Banaz köyünde doğmuştur.Dedesi Horasan’ın Hoy şehrinden gelmiştir. Pir Sultan Abdal hakkında kesin olarak bilinen şey onun Safeviler adına ve Osmanoğulları aleyhine bir isyan tertip ederek mağlup olması ve Hızır Paşa adlı bir Osmanlı veziri tarafından Sivas’ta astırılmasıdır.
Aleviliğin bir başka kaynağı da buyruklardır.
Buyruklarda genel olarak talibin hakka ulaşıp kamil bir insan olmasına yönelik esaslar üzerinde durulur.Bunun için de konu dört kapı ve kırk makam anlayışıyla açıklanır.Bir buyruk versiyonunda dört kapı , kırık makam şöyle sıralanır:
Birinci kapı şeriat kapısı olup makamlara inanıp iman getirmek, ilim öğrenmek, ibadet etmek yani namaz kılmak , oruç tutmak ve zekat vermek helal kazanç yemek, haramdan sakınmak, hayız ve nifas durumunda hanıma yakın olamamak , şeriat evine girmek, şefkat göstermek, pak yiyip pak giymek ve iyiliği emredip kötülükten sakınmaktır.
İkinci kapı olan tarikat kapısının makamları ise bir mürşitten el alıp tövbe kılması , talip olmak, saça ve giysilere önem vermeyip dünya nimetlerine bağlanmamak ,sabırlı olmak, hürmet göstermek,Allah korkusuna sahip olmak , umut kesmemek,hidayet, toplum içinde uyumlu olmak,öğüt dinlemek ve sevecen davranmak, aşk, şevk ve sefadır.
Üçüncü kapı olan marifet kapısının makamları ise edep, heybet, sabır kanaat, utanmak, cömertlik, ilim , teslim ve rızada olmak, olup bunlar turab olmak , Tanrının birliğine ve Muhammed-Ali’nin yoluna boyun eğmek, eline, beline , diline sahip olmak , tevekkül göstermek,sohbet, rıza tefekkür ve son olarak tanrı özlemini yürekten çıkarmamaktır.
Dördüncü kapının makamı Allah’a yalvarmaktır.
Eşyadan fikre intikal edemediğinden , objektif hakikatı olduğu gibi görmeye muktedir olamayan İslam-Şark zihniyeti, bunun yerine ideal ile iştigal etmeyi tercih etmiştir ki, olması gereken yani ideal de ancak realin ve realitenin ışığı altında oldurulabileceğine göre , idealin oldurulabilme şansı da kaçırılmaktadır.
“Kardeş kardeşin kılıcıyla düşer”
“İlimde gidilmeyen yolun sonu karanlık olur” Hacı Bektaş Veli
Vilayetname-i Hünkar Hacı Bektaş Veli el-Horasani’de Bektaşilerin Osmanlı Devleti’nin kurulmasında birinci derecede etkili olduklarını , hatta Ertuğrul Bey’in ölümünden sonra Osman Bey’in Kayı aşiretine Bey olmasını Hacı Bektaş Veli’nin sağladığını gösteren bir bölüm bulunmaktadır.Bu anlayış Bektaşilerin en azından 1826 yılına kadar , bu devlet bizim kurduğumuz devlet diye sahip çıkmalarının tarihi , siyasi ,dini ve psikolojik temelini oluşturmaktadır.
1362-63 yılında çıkarılan bir kanunname ile esirlerden alınan ve adına “Pencik” denilen “Humus” vergisinin Gaziler serdarı Hacı Bektaş Veli’ye ödendiği , daha sonra bu vergilerine Murat Hüdavendigar zamanında Seyit Ali Sultan , Kara Rüstem ve Çandarlı Kara Halil Paşa’nın da imza koyduğu bir anlaşma ile orduya bırakıldığı anlaşılmaktadır.
ATATÜRK VE HACI BEKTAŞ VELİ

Atatürk ve arkadaşları 23 Aralık 1919 Pazar günü Hacıbektaş ilçesine gelmişlerdir.bu gelişinde Hacıbektaş evlatlarından çelebi Cemaleddin Efendi’nin konağında kaldığını ayrıca Salih Niyazi Baba’yı ziyaret ederek birlikte yemek yemişlerdir.Söz vermenin dışında Salih Niyazi Baba’nın Atatürk’e 1880 altın verdiği de bilinmektedir.Çelebilerin ise verdikleri parayı saymaksızın Atatürk’e verdikleri rivayet olunduğu gibi çelebi Cemaleddin Efendi’nin;
“Anadolu’da bulunan Ceddin Hacı Bektaş Veli hazretlerine samimi muhabbeti bulunan bilcümle muhibban ve hanedan taraf-ı halisanelerine “ başlıklı bir genelge neşrederek M.Kemal Paşa’ya muhalefet edeceklerin Hacı Bektaş’la katiyyen münasebetleri olmayacağını ilan ettiği anlaşılmaktadır.Çelebi Cemaleddin Efendi daha sonra Kırşehir Mebusu olarak meclise girmiş ve BMM Başkan vekilliği görevinde de bulunmuştur.
Alevilerin /Bektaşilerin Atatürk ve Cumhuriyete sahip çıkmalarının en önemli sebebi ve dayanağı olarak gösterilen Milli Mücadele günlerinde Atatürk’ün hacı Bektaş’ı ziyareti ve Çelebi Efendi’nin Meclis Başkan vekilliği yapmasıdır.
İmparatorluk dönemimizde yurdun her tarafında her türlü belgede sadece Bektaşi kelimesi kullanıldığı ve 1826 yılında Bektaşiliğin yasaklanması sonrasında kendilerini tanıtıcı bir kelime olarak Bektaşiler Alevi kelimesini kullanmaya başlamışlardır.

SÜLEYMAN ULUDAĞ:İNANÇ VE İBADET HAYTI BAKIMINDAN ALEVİ-SUNNİ KARŞILAŞTIRMASI

Alevilerle Sünniler arasında bir karşılaştırma yapıldığında önce dikkat edilecek husus şudur:Bütün dünya Sünnilerini birleştiren Allah’a, ahiret gününe , namaz, oruç, zekat ve haccın farz olduğuna ortak noktalar ve birleştirici bağlar olduğu halde Aleviler arasında böyle ortak bağlar yoktur.Bu bakımdan bölgelere, etnik kökenlerine göre Alevi zümreleri arasında büyük farklar bulunmaktadır.Hatta komşu iki alevi köy arasında dahi inanç ve ibadet bakımından fark vardır.Alevileri yazılı bir dini kaynaklarının bulunmaması , inanç ve ibadetlerinin söz ve rivayetlere dayanması da mukayese yapmayı güçleştirmektedir.Bu bakımdan Alevileri sırf teorik açıdan üç ana gruba ayırmak mümkündür.
I.Sunniler gibi iman ve ibadet esaslarına inanmakla beraber Hz. Ali, Ehl-i Beyt , On İki imam ve Kerbela gibi hususlara ağırlık veren , köylerinde cami ve imam bulundurmakla beraber Dede de bulunan ve Cem ayini yapılan Aleviler,.Bunlar daha çok Caferiler’e benzerler.Çorum’da Mil önü Mahallesi’nde Ehl-i Beyt Camii çevresinde örgütlenen Aleviler.
II.Ali- İlahiler ve Ali Allahi denilen ve Hz. Ali’nin Allah olduğuna inan Aleviler.Bunlarda ne Sunnilerdeki inanç esaslarına ne de ibadet hayatına rastlanır.Bunlar gusül, abdest bilmezler.”Namazımız kılınmış, orucumuz tutulmuş “derler.Kendilerine göre Ramazan ayı dışında daha çok perhize benzeyen bir oruç tutarlar.Melek, peygamber, kutsal kitap, ahiret inancı da son derece yüzeysel ve simgeseldir.Ahiret, kıyamet, mahşer,cennet, cehennem yerine tenasühe(ruh göçüne) inanırlar.Allah, Muhammed, Kur’an-ı Ali Beyt, On iki İmam , Kerbela hususlarında sık sık söz ederler. Ama bunlara verdikleri anlamın Sunnilerin bunlara verdikleri anlam ile hiçbir benzerliği yoktur.Bu anlamdaki Aleviliğin hem Sunnilik hem de İslam dışı olduğu tartışılmaz olmakla beraber kendileri Müslüman olduklarını ısrarla beyan ederler.
III.Bu gruptaki Alevilerin bir kısmı birinci gruba, bir kısmı da ikinci gruba yakındır.İkinci gruba yakın olanlarında ve ortada bulunanlarında Hz. Ali’yi, Hz. Muhammed’den daha üstün görme , hatta onu tanrılaştırma, tenasühe inanma,Cem ayiniyle yetinip namaz, oruç ve hac gibi ibadetlere yanaşmama gibi hususlara rastlanır.Bunlar çoğu zaman Aleviliği”Muhammed Ali yolu” diye tanımlar, inanç ve ibadet hayatları için Kur’andan deliller bulmaya çalışır.Hz. Muhammed, Hz. Ali, Ehl-i Beyt, On İki İmam ve Kerbela olayını hatta Muaviye-Yezid meselesini tarihteki gerçekliğinden uzaklaştırıp, kendilerine göre yorumlarlar.Bunların bu tür yorumları genellikle Batıniye mezhebinin yorumlarına benzer.Ayetlere hiç olmayacak anlamlar yükler, buna da “Kur’an’ın Batıni(içsel) yorumu” adını verirler.Fakat Kur’an’ı kutsal kitap olarak kabul , Müslüman olduklarını beyan ederler.Dedelik kurumu ve Cem ayini bunların dini hayatının merkezini oluşturur.
HAKAN YAVUZ:ANADOLU TASAVVUFUNUN YETİMLERİ:ALEVİLER

Türkiye’deki Aleviler çoğu Türk olmasına rağmen önemli bir kısmı Kürt’tür.Kürt Aleviler’in Cem Evi’ndeki ibadet dilleri ise Türkçedir.Kürt Alevileri genelde Zazaca konuşurlar.Alevilik genelde Alevi olmayı kana bağlamışsa da son yıllarda ciddi değişmeler var.Aleviliğin ana sembolleri Saz, cem ve dededir.

KERBELA OLAYI

Hz. Hüseyin, kardeşi Hz. Hasan’ın kan dökülmesini önlemek için bir antlaşma ile halifeliği Muaviye’ye bıraktıktan sonra Medine’ye çekilmişti.Fakat Küfe bölgesinde Hz. Hasan’a taraftar olanlar Hz. Hasan’ın halifeliği Muaviye’ye bırakmasına çok gücenmişlerdi.Küfeliler el altından gelip Hz. Hüseyin’i davet ettiler.Hz. Hüseyin bu işe girişmenin , Muaviye’nin ölümünden sonra daha doğru olacağını bildirdi ve bulunduğu Medine’de zühd ve takva ile meşgul olmuştur.Ancak Muaviye’nin oğlu Yezid’i veliaht olarak tayin etmesi üzerine durum değişmiştir.İslamdaki seçime dayalı hilafet başka bir deyişle devlet başkanlığı geleneği “verasete dayalı saltanat” saltanat sistemine dönüştüren Muaviye 680 tarihinde ölünce Yezid hilafet makamına geçti.Kendisini bekleyen işlerin başında , kendisine yapılması gereken bi’atın tamamlanması vardır.(Hz. Hüseyin , Hz. Ömer’in oğlu Abdullah , Zübeyr b. Avvam’ın oğlu Abdullah) , Yezid saltanata geçer geçmez ilk işi bu üç kişiyi kendisine bi’at ettirmek için harekete geçmek oldu. Yezid, Medine valisi olan amcasının oğlu Velid’e bu üç kişinin kendisine bi’at ettirilmesini yazdı.Yezid’e bi’at için Hz. Hüseyin Velid’in çağrısına uydu. Ancak o da bi’at etmeden Mekke’ye gitti.
Hz. Hüseyin, Mekke’de bulunduğu sırada Küfeliler kendisine bi’at etmek için davet ettiler.Hz. Hüseyin Kufe’ye gitmeye karar verince , babasının amcasının oğlu Abdullah b. Abbas çok telaşlandı ve onu caydırmak için çok uğraştı.Küfe halkının dönek insanlar olduğunu, onlara güvenilmemesini söylediyse de Hz. Hüseyin kararından dönmedi.Hz. Hüseyin yanına çoluk çocuğunu da alarak Kufe’ye doğru yola çıktı.Yolda şair Ferezdak’la karşılaştı.Küfe halkının durumunu sordu.Ferezdak şu cevabı verdi:”halkın gönlü senin yanında ama kılıçları Emeviler’i destekliyor” H.z . Hüseyin her kime rastladıysa hepsi de Kufe’ye gitmekten vazgeçmelerini tavsiye ettiler.Hz. Hüseyin ise yoluna devam eder. Kerbela’da konaklar ve feci olay burada vuku bulur.(10 Muharrem /10 Ekim 680)
Türkiye’deki Aleviler bölgelere göre şu isimlerle anılmaktadır: Tahtacılar, Nalcılar, Sıraçlar, Kızılbaşlar, Amucalar, Bektaşiler.
Aleviler tarihsel süreçte değişik isimlerle anılmaktadırlar: Babailer, Kalenderiler, Haydariler, Cavlakiler, Torlakiler gibi.
İran’da yaşayan Şiiler Hz. Ali’nin hilafeti yani iktidarı elinden alınmış olduğunu ileri sürerler.İran’daki ehl-i Haklar Hz. Ali’ye besledikleri fazla sevgiden dolayı onu tanrılaştırmış ve efsaneleştirmişlerdir.Bundan dolayı Ehil-i Haklar’a “Ali İlahi”, “Ali Allahi” de ( Ali’yi Allah bilenler ) denilmiştir.
Hacı Bektaş Veli’nin evlenip elenmediği konusu Bektaşiliğin iki kolunu teşkil eden “babalar” kolu ile “Çelebiler” kolu arasında tartıma konusudur.”Babalar” koluna göre”mücerrettir” ve mesleği “yol evladı” denilen manevi varisleri aracılığıyla devam etmektedir.Bunlara göre “Hacı Bektaş Veli evladı” tabiri Hacı Bektaş-ı Veli’nin yoluna tabi olanlar için kullanılmıştır.Çelebiler , Hacı Bektaş Veli’nin , İdris Hoca’nın kızı Fatma Nuriye Hanım ile evlenerek neslini devam ettirdiğini iddia ederler.Onlara göre Hacı Bektaş-ı Veli soyundan gelenler posta oturmuşlardır.Seyyid Ali Sultan, Resul Bali,Mürsel Bali..
Kırşehir civarında Sulucakarahöyük’e yerleşen Hacı Bektaş-ı Veli, Türkmen Şeyhi olarak vazifesini ifa ettiği sıralarda Ürgüp civarındaki Hıristiyanların İslama yönelmelerine zemin hazırlar.Bunun yanında Moğollar’ın da İslama girmeleri için faaliyet gösteririler.
Anadolu’ya halifelerini yolladığı gibi Rumeli’ye de Saru Saltuk’u gönderir (1264-1265)
Makalat’a göre Allah’a giden yollar yaratılmışların sayısınca olup , ermiş kişiler bunlardan dördünü seçmişlerdir.1.Şeriat 2.tarikat 3.Marifet 4.Hakikat
Şeriat’ın makamlarının ilki “inanmaktır”.Dil ile söyleyip, kalp ile tasdik etmek gerekir.İnanmak akıl iledir.Akıl benim hükümdarımdır.İman onun vekili ve yardımcısıdır.Hükümdar giderse yardımcısı da kalmaz.
Mesela iman bir hazinedir;şeytan hırsız, akıl ise bekçisidir.Bekçi giderse hırsız hazineyi soyar.İman kuzu, akıl çoban, şeytan kurttur.Çobanın gitmesi kurdun kuzuyu yemesine sebep olur.
2.İslam
3.İlim
4.İhsan-Hakka samimiyetle , saygı, baş eğme ve edebe riayet etmek suretiyle kulluk etmek
5.Evlenmek
6.Helal yemek ve helal giymek
7.Ehl-i Sünnet ve cemaat olup bidatçılardan olmamak
8.Şefkat ve merhamet sahibi olmak
9.Kazancının helal olması ve faizin haram olduğudur.
10.iyi emir, kötüyü yasak etmek.

TARİKAT

1.Dervişler yoluna girip , günahlardan tövbe etmektir.
2.Bir şeyhe mürşit olmak.1.Gerçek ve mutlak 2.Mecazi mürşit 3.Dönek( Mürted) mürşid
3.Başı traş edip , tarikatçılar gibi giyinip onlara benzemek
4.Korku ve ümit arasında bulunmak
5.Hizmet etmek
6.nefsi ezip mahvetmek
7.Allah’a dönmek, gayrını bırakmak
8.Hırka, makas, zenbil, seccade, icazet, ibret ve hidayettir.Bunlar Allah tarafından kulların değerine göre verilir.
9.Allah’ın cemaat, nasihat sahibi kullarına karşı muhabbet
10.Aşk, şevk, fakirlik ve kanaatkarlık

MARİFET

1.Edep .Cenab-ı hakk’a ulaşan saygı ve edeple ulaşmaktır.
2.Korkmak,Korku Allah’ı tanıyan , bilen kimselerde olur.
3.Nefis terbiyesi, açlık ve kanaat
4.kabul etme(ibar) ve doğrulama(tasdik)
5.Haya
6.Cömertlik
7.İlim
8Sükunet ve düşkünlük
9.Kalp ve gönüle riayet edip hoşnut tutmak
10.Kendini bilip tanıma

HAKİKAT

1.Kulun diğer yaratılmışlar arasında toprak gibi mütevazı olması
2.Kainata bir bakışla bakmak
3.Allah’ın ikramından yemek, giyinmekten sakınmayıp,onun rızasını kazanmak için bol bol vermek
4.Ölmeden önce nefsi yok etmek
5.Yaratılmışların hiç birine zarar vermeyip , onlardan cefa görmemek
6.Sohbet sırasında daima doğruyu söylemek, mürşidine tam bir istekle uymak
7.İyi ve olgun kulların yoluna gitmek
8.Kerametleri gizlemek
9.Sabretmek ve Allah’a yakarmak
10İç gözüyle gözlemde bulunmak
Bu kırk makamlardan biri eksik olursa hakikate ulaşılmaz.
Hoca Ahmed Yesevi’ye mensup bulunan tarikatlar başlıca ikidir: Nakşilik, Bektaşilik.

Hiç yorum yok: