12 Nisan 2016 Salı

BEKTÂSÎ ÂDÂB VE ERKÂNI*

BEKTÂSÎ ÂDÂB VE ERKÂNI*
Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ÖZCAN**
Türk halk kültürü ve sosyal hayatı içinde Bektâsîlik anlayısının önemli bir yeri vardır. Bu
anlayıs zamanla geliserek ve yaygınlasarak Türk toplumunda kitleleri arkasından sürükleyen
tasavvûfî bir akım haline gelmis, zengin Türk sosyal hayatı ve tasavvûfî inanç iklimi içersinde
önemli bir yere sahip olmustur. Bektâsîlik Osmanlı zamanında popüler bir Türk tarîkâtı olma
özelliğine sahiptir.
Erkân tarîkâtın kuralları, yasası durumunda olan ilkeler, törenler bütününe denir. Bu
kurallar ve uygulamalar hakkında bilgi veren eserlere "erkânnâme" denir.
Tasavvuf ıstılahında ‘sûfilerin uydukları ve uyguladıkları kurallara "âdâb-ı sofiyye",
tarikât ehlinin gözettiği ve dikkate aldığı kurallara "âdâb-ı tarikât" veya "âdâb ve erkân" denir.
Tasavvufta zamana, mekana, muhataba, hâle ve makama göre bir takım âdâb vardır.
Tasavvufî toplantılarda bulunanların uyması gereken edeb ve usûle "âdâb-ı sohbet",
"âdâb-ı isret ve sohbet", seyhin dikkate alması gereken kâidelere de "âdâb-ı seyh", müridin
tâbi olması lazım gelen kâidelere de "âdâb-ı mürid" denir."1
Sûfiler, bağlı bulundukları tarikâtın kurallarına uygun olarak yasarlar. Bu kurallar bütünü
o tarikâtin âdâb ve erkânını olusturur. "Đslâm mistiklerinin toplum içinde uygulamaları ile
ilgili hususlar "âdâb-ı sûfiyye, erkânnâme yahut mi’yar-ı tarîkat" denilen eserlerle
anlatılagelmistir. "Âdâbu’l-müridîn, Đrsâdü’l-müridîn, Âdâbu’s-seniyye, Sünen-i mesâyıhı
Halvetiyye, Behçetü’s- seniyye, Dürretü’l-esrar ve Kenzü’l-feyz gibi sûfi literatürde örnekleri
olan âdâb kitaplarında yer alan konular tasavvuf klasiklerinde de ele alınıp islendiği gibi yine
tasavvuf klasiği kabul edilen Risale-i Kuseyrî, Kesfu’l-Mahcûb, el-Lumâ, Cevâmiü Âdâbi’s-
Sûfiyye, Avârifü’l-Maarif, Taarruf gibi daha ziyade ıstılahât-ı sûfiyye veya Tabakât-ı sûfiyye
denilen eserlerin bünyesinde de belli baslıklar altında kısmen veya genis olarak ele
alınmaktadır. Âdâba dair hususlar daha sonraki dönemlerde bilhassa Türk sûfileri tarafından
mi’yar-ı tarikât, âdâb-ı tarikât, hurde-i tarikât, tarikâtnâme, usul-i tarikât, erkânnâme gibi
isimlerle çesitli manzum veya mensur eserlerde toplanmıstır. Tarikât pîrleri, sonra gelen
*Bu çalısma Hacı Bektas Veli Arastırma Dergisi’nde (Güz 2001, Sayı: 19) yayınlanan metnin ilavelerle yeniden
gözden geçirilmis halidir.
** Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi
1 Süleyman ULUDAĞ: Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Đstanbul 1995, s. 18.
müceddit, mürsit veya halifeler tarafından yazılan, yazdırılan veya derlettirilen bu gibi
eserlerin, tasavvuf tarihi incelendiğinde sayı itibariyle hayli çok olduğu görülecektir."2
Türk Edebiyatında bu tarzda yazılmıs bir çok eser bulunmaktadır. Esrefoğlu Rûmî, Aziz
Mahmud Hüdâî ve Bolulu Himmet’in Tarîkatnâme’leri en çok bilinenlerdir.
Gelenekle gelen bu kurallara uyma zorunluluğu vardır. Bu kurallar çok nadir
değisikliklere uğrar. "Tasavvufta, önceki sûfiler tarafından tesis edilen kâideler, âdâb, erkân
ve usûl yani yol ve yöntem büyük önem tasır. Bir müridin gelenekten gelen bu kurallara
uymadan hedefine varması mümkün değildir ve usûle uymayan vusûlden mahrum kalır,
denilir. Âdâb ve erkân dokunulmazlığı olan, değistirilemez kurallardır. Âdâb ve erkân
sapmaları önleyerek geleneğin devamını sağlar."3
Tarikât ulularınca konulan bu erkânın bozulmazlığı ile kurallar hemen hemen bütün
tarikâtlarda aynıdır. "Erenler tarafından konmus törelerin, terbiyeye dayanan geleneklerin bozulması,
kan etmekten (dökmekten) beter görülmüs, kanlıya yer verilmis de bu töreleri
bozanlara, bu geleneklere uymayanlara yer verilmemistir. "Yol" sözü, "âdâb ve erkân" denen
törelerin, geleneklerin tümüne ad olmustur."4
Tasavvufta terk-i edeb edepsizlik sayılmıstır. Tarikâtın âdâb ve erkânına uymak tesvik
edilmistir. Đbn-i Atâ; "Salihlerin âdâbını uygulayan hürmet, evliyanın âdâbını uygulayan
Allah’a yakınlık, sıddıkların âdâbını uygulayan temâsâ, peygamberlerin âdâbını uygulayan
üns ve inbisat makamına yarasır hâle gelir, demistir."5
Tasavvufta mürid katettiği her asama için ayrı bir âdâba uymaktadır. Âdâbın zâhiri ve
bâtınî iki çesidi bulunmaktadır. Zahiri ve ser’î olan âdâb, tasavvufun temelini olusturur. Bâtınî
âdâb ise gönlün özellikleri ve hâlleriyle ilgili olan âdâbtır.
Bu sekilde Bektâsî Âdâb ve Erkânıyla doğrudan ilgili olarak te’lif edilmis on dört yazma
eser tespit ettik. Eserlerden dokuz tanesi Hacıbektas Đlçe Kütüphanesi’ndedir. Tespit
edebildiğimiz âdâb ve erkâna ait eserlere su isimler verilmistir: Âdâb ve Erkân-ı Bektâsîyye,
Âdâb-ı Tarikât-ı Bektâsîyye, Bektasî Đnancına Ait Bir Risale, Bektâsî Tarîkâtine Ait Usûl,
Âdâb, Âyinler Mecmuası, Bektâsî Tarîkâtinin Erkânı hakkında Risale, Erkân-ı Bektâsîyye
Risalesi, Erkânı Bektâsîyyeye Aid Mecmua, Silsilenâme-i Tarîkâtnâme-i Bektâsîyye.
2 Mustafa TATCI, Cemal KURNAZ: Tasavvufi Gelenekte Miyârlar ve Karabas-ı Velî’nin Miyâr’ı, Ankara 2001,
s. 15, 16.
3 Süleyman ULUDAĞ: "Đslâm Gelenek ve Yenilesme", ĐSAM Dergisi, Đstanbul 1996, s. 69.
4 Abdulbâkî GÖLPINARLI: Mevlevî Âdâb ve Erkânı, Đstanbul 1963, s. 4.
5 Süleyman ULUDAĞ: Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Đstanbul 1995, s. 18.
Bektâsîliğin erkânının temelini genel anlamda "Dört Kapı Kırk Makam" olusturur. Hacı
Bektas Velî tarafından olusturulan bu sistemi Balım Sultan düzenlemistir. Balım Sultan bir
takım erkânları kurallara bağlayarak yazıya geçirmistir.
Tarîkatın erkânı, tarîkatın sistemini olusturan düzeni sağlayan kurallardır. "Erkânnâmeler
çesitli toplumsal olaylar sırasında (doğum, ölüm, sünnet, evlenme, vb. gibi) kurum
mensuplarının "nasip alma" (kuruma kabul edilme), "dervislik, babalık, halifebabalık,
dedebabalık" gibi görev alma durumlarında bireylerin görev ve yükümlülüklerini göstermenin
yanı–sıra bazı akitlesme (söz verme)leri de içererek bireyin davranıslarına yön verecektir."6
Erkânnâmelerin muhtevasıyla ilgili olarak Gölpınarlı’nın tespitleri su sekildedir:
"Bektâsîliğe giris törenini anlatan, muayyen islerin yapılmasında okunması adet olan
tercemanları, çekilmesi icap eden gülbankları ihtiva eden ve "Erkânnâme" denen mecmuaların
bazılarında, Sia-yı Đmamiyye (Câferiyye) göre "Usûli’d-dîn, Furûu’d-dîn" denen inanç ve
ibadet, bazı eksikleri olmakla beraber izah edilmekte "muhabbet meclisi"nden, "dem"den hiç
bahsolunmamaktadır."7
Bektâsî tarikatında tarikatın pîri Hacı Bektas Veli’dir. Tarikâtın alt yapısını o
olusturmustur. Onun "Dört Kapı Kırk Makam" adıyla olusturduğu bu sistem tarikâtın seyr-i
sülûkudur.
"Kaygusuz Abdâl Bektâsi erkânnâmesi üzerinde düzenlemeler yapar. Bektâsîliğin ilk
erkânnâmesini yazan o olur. Böylece Bektâsî tarikâtının ilk tüzük yapıcısı Kaygusuz
Abdâl’dır. Balım Sultan ise bu erkânnâmeyi sonradan gelistirmistir ve kurumlastırmıstır."8
Bugün Bektâsilerde geçerli olan erkânnâme Balım Sultan tarafından düzenlenen
erkânnâmedir. Burada Balım Sultan önceki uygulamaları kaldırmamıs sadece düzenleyerek
tarikatın kurumlasmasını sağlamıstır. Önceleri sözlü olarak aktarılan uygulamalar yazılı hale
getirilmistir.
"Erkânnâmenin içeriğinde yer alan sekil ve uygulamaların hiç biri amaçsız değildir. Bu
ritüeller sırasında yapılan her davranısın, kullanılan her sembolün simgelediği bir mana
vardır. Belirli bir durus biçimiyle ya da birkaç seklin birarada sergilendiği bir davranıs
6 Belkıs TEMREN: Bektâsîliğin Eğitsel ve Kültürel Boyutu, Ankara 1995, s. 109.
7 Abdulbaki GÖLPINARLI: "Bektas (Hacı)" Abdulbaki Gölpınarlı (haz. Ali ALPARSLAN), Ankara 1996, s.
104.
8 Belkıs TEMREN: a.g.e., s. 67.
kalıbıyla ortaya konulan anlatım gerçekte sayfalarca bilgi içerdiği içerdiği halde, tek bir sekil
ya da davranısa sığdırılmıstır."9
Bektasîlik baslıca iki kola ayrılmaktadır. Bunlardan birincisi Hacı Bektas Veli'nin evli
olduğunu kabul eden Çelebiler koludur. Bu anlayısa mensup olanlar kendilerini Hacı Bektas
Veli'nin soyundan kabul ederler. Bunlara "bel oğlu" adı verilir. Bu kol Anadolu'da yaygınlık
kazanmıstır. Đkinci kol mensuplarına Babağân kolu denilir. Bunlar tarikat yoluyla Hacı Bektas
Veli'ye bağlı oldukları için "yol oğlu" adıyla anılırlar. Bu kola mensup olanlar Hacı Bektas
Velî'nin evlenmemis-mücerred olduğunu kabul ederler.
Mücerred Bektasilik anlayısına göre tarîkâtte önemli görevleri olan kisiler sunlardır:
"Dedebaba; tüm Dünya’daki Bektâsîlerin basıdır. Törenle seçilen Dedebaba ölene kadar bu
görevde kalır. Halifebaba; Dedebabaya bağlı olarak çalısırlar. Sayıları en fazla onikidir.
Babalar; Tarîkâtn eğitici kadrosudur. Muhipleri yetistirmekle görevlidirler. Rehber; Tarîkâtla
girenlere yol gösteren kisidir. Bektâsî tarîkâtinin en zor ve en uzun süreli olan kademesidir.
Talib (muhib); Đsteklilik süresini basarı ile bitiren adayın, ikrâr erkânı içinde biatının alınıp
tarîkâta kabul edilmesine muhiplik denilir. Đkrâr verip nasip alan kisi artık taliptir. Đstekli
tarîkâta girmek isteyen kimseye denir."10
Bektâsî âdâb ve erkân mecmualarında tarikatla ilgili kavramlar ilgili ayet ve hadislerle
açıklanır. Zaman zaman manzum bölümlerin de yer aldığı erkânnâmelerde yer yer edebî
söyleyisler görülür. Ayrıca tarikatın ulularının siir ve sözlerinden örnekler verilir. Zaman
zaman diğer tasavvuf büyüklerinin sözleri de erkânnâmelerde yer alır.
Bektâsî âdâb ve erkân mecmuaların muhtevasını örneklemek için iki ayrı erkânnâmeden
seçtiğimiz metin örnekleri sunlardır:
Fasl-ı Tâc11
(27b)12 Tâcın istivâsı ulvîdir. Süflîden ulvîye tebdîl olmadır: Tâcın kabası nokta-i
hakîkattir, tevhîd noktasına ermektir ve birliğe isarettir: Kenarı iki âleme hükmetmektir. Ve
lengeri Hâlıktan kesilmektir. Farzı muhabbettir, erenler sohbetidir. Sünneti hizmet erenlerdir.
Kilidi müskil halletmekdir. Canı, erenler hizmetine kâil olmaktır. Hayatı helal, pâk tutup
erliğe gitmektir. Memâtı haram bastan indirip, halk eline girmektir. Ehli, aslı istiğfardır.
9 Belkıs TEMREN: a.g.e., s. 110.
10 Haydar KAYA: Alevî Bektâsî Erkânı Evrâdı ve Edebiyatı, Đstanbul 1996, s. 320, 322.
11 Bektâsî Tarikatına Ait Usul Âdâb ve Ayinler Mecmuası (El Yazması Eser), Süleymaniye Kütüphanesi, H.
1284.
12 Bu rakam ve harfler yazma eserlerin varak numaralarını göstermektedir.
vallâhü’l ganiyyü ve entümü’l-fukarâ13 Fer'i, nisâdan ırak olmaktır. Kabasında külli sey’in
hâlikun illâ vechehu, lehü’l-hükmü ve ileyhi türce’ûn14 yazılmıstır: Ortasında Yâsîn ve’lkur’âni’l-
hakîm15 Bir rivayette Allahü lâ ilâhe illa hüve’l-hayyü’l-kayyûm16 yazılmıstır.
Đçerisinde lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah Aliyyün veliyyullah ve Mehdî-yi
emînullah bir rivayette senûrîhim âyâtinâ fi’l-âfâki ve fî enfüsihim17 yazılmıstır ve tasrasında
fe eynemâ tüvellû fesemme vechullah18 yazılmıstır. Bir rivayette Lâ ilâhe illallah
Muhammedün Resûlullah Aliyyün veliyyüllah Mehdî-yi emînullah" ve ekinde senûrîhim
âyâtina fi’l-âfâki ve fî en füsihim19 Ve lâ ilâhe illa hû ve bir rivayette feeynemâ tüvellû
fesemme vechullah"20 yazılmıstır. Ve ardında Ve alleme’l-Âdeme’l-esmâe küllehê sümme
aradahüm ale’l- melâiketi21 yazılmıstır.
Tâc ikidir. Biri tâc-ı ârif ve biri tâc-ı câhildir. Tâc-ı ârif oldur ki sultân-ı enbiyaya
eristireler ve ispatın bile(ler). Tâc-ı câhil oldur ki Muhammed ve Ali’ye eristirmeye ve
ispatını bilmeye taklid ile giymis olan(lar). Hırka suali ve cevabı: Hırkânın imânı sitâreliktir,
kıblesi, pîrdir. Zâhîri, pîri anlamaktır. Bâtını, edeptir. Guslü, terktir. Namazı, ululuktur,
ayrılıktır. Farzı, terk-i irâdettir, setrdir. Sünneti, muhabbettir ve özü, hakkına kanaattır. Ve
bağlaması, hizmettir, kemâli, doğruluktur, eteği, dervisliktir, canı, irâdettir, icâzettir. Kilidi,
tekbirdir; yani tarîkâttır, yakası uzletdir ve sırdır, tasrası nurdan bir ardır, içerisi sırdır. (28a)
Dervis kimdir? Dervis oldur ki varlığından yok ola, eğer cümle âlem garka var, hiç
vecihle derdi olmaya. Hırkânın eteğinde yakasında ne yazılır? Yakasında yâ Sabûr, yâ Sekûr,
yâ Kerîm, yâ Mecîd, eteğinde, yâ Vâhid, yâ Ehad, yâ Samed, yâ Ferd yazılır.
Bazı Esrâr-ı Tâc-ı Serif
Đmdi mâlum olsun ki Resûlullah hazretlerinin zâhiren mâlum tâc-ı sadrısı yok idi. Amma
bâtınen Cânib-i Hak’tan Cibrîl-i Emîn vasıtasıyla nurdan getirdiği tâc-ı mânevîleri on iki
terekli tâctır. Her terki bir manaya isarettir. Tâcın tepesinde cümle terklerinin cem olduğu bir
zât-ı ehadînin vahdâniyyetine isarettir: Ve sâir terkleri evvel ol yerden intisarı çokluğun azdan
13 "Ganî ve müstağnî Allah’tır, muhtaç olan sizlersiniz." Muhammed, 47/38.
14 "O’nun vechi (zâtı) hariç her sey yok olacaktır. Hüküm O’nundur ve hepiniz O’nun huzuruna
götürüleceksiniz." Kasas, 28/88.
15 "Yâ sin, hikmetli Kur’ân’a and olsun." Yasin, 36/1, 2.
16 "Allah o ilahtır ki kendisinden baska ilâh yoktur. O Hay’dır, Kayyûm’dur." Bakara, 2/255.
17 "Biz ileride onlara delillerimizi gerek dıs dünyada gerek kendi öz varlıklarında göstereceğiz." Fussilet, 41/53.
18 "Hangi tarafa dönerseniz, orada Allah’a itaat ve ibadet ciheti vardır." Bakara, 2/115.
19 "Biz ileride onlara delillerimizi gerek dıs dünyada gerek kendi öz varlıklarında göstereceğiz." Fussilet, 41/53.
20 "Hangi tarafa dönerseniz, orada Allah’a itaat ve ibadet ciheti vardır." Bakara, 2/115.
21 "Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti. Mütaakiben önce onları meleklere göstererek." Bakara, 2/31.
intisarına delildir. Hurûfun noktadan intisarı gibi ve mâlumatın ilm-i Hak’tan intisarı gibi ve
yine mâlum ola ki insanda on iki yaramaz sıfatlar vardır. Đnsana ibadeti terk ettirip cemi
fıskıyyâta ana (sebep) olmustur.
Đmdi tâcın terkleri on iki olmak oldu ki tâc sahibi olan kimse ol on iki yaramaz huyları
terk edip onun mukâbili her birinin yerine melekiyet sıfatlarından birini getirip tahsil-i kemâl
etmesine isarettir.
Đbtida evvel, on iki yaramaz sıfattan biri cehildir. Bir sâlikin lazımdır ki cahilliğe sebep
olan nesneleri terk eyleyip ol sıfat-ı hamîdeden, cahillik mukâbili ‘ilimdir, yerine onu tahsil
eyleyip getire kâle’llâhü Teâlâ sehida’llâhu ennehû lâ ilâhe illâ hüve ve’l-melâiketü ve ulü’lilmi
kâimen bi’l- kısti22 ve kâlellâhü Teâlâ Hel yestevi’llezîne ya’lemûne ve’llezine lâ
ya’lemûn23 ve kale Resulu’llahi aleyhisselam Te’alleme’l ilme mine’l mehdî ile’llahdi24 ve
kezâ kâle aleyhi’sselam utlubü’l ilme velev bissîn25 ve keza" kâle aleyhi’sselam El ulemâü
verasetü’l-enbiya.26
Đkincisi ma’siyettir yani Allahû Teâlâ’ya ve Resûl’üne âsi olmaktır ne’ûzü bi’llâh-i Teâla
her sâlike lazımdır ki günahları terk edip onun mukâbili sıfat-ı hamîdeden (28b) tâatdir. Onu
tahsil edip Hak Teâlâ ve Resûl’üne mutî ve munkâd olmaktır. Kâle’llahü Teâlâ Etîü’llahe ve
etîü’r-resûle ve ulül emri minküm.27
Üçüncüsü Hevâ-yı nefstir. Her sâlike lazımdır ki nefsi öldürüp hevâları kesip terk eyleye.
Onun mukâbili tevbe-i istiğfardır. Ve kale’llahü Teâlâ ve emmâ men hâfe makâme Rabbihi ve
nehen Nefse ani’l-hevâ feinne’l-cennete hiye’l-me’vâ28
Dördüncüsü gaflettir. Bir sâlik lazımdır ki cümle halinde gafletlerini terk eyleye onun
mukâbili zikru’llahtır. Daima Hak Teâlâ hazretlerini zikretmektir. Kale’llahü Teâlâ
üzkuru’llahe zikren kesîra29 Besincisi tamâdır. Onun mukâbili kanaattir. Kâle Resûlullah
22 "Allah’tan baska tanrı bulunmadığına sahit bizzat Allah’tır. Bütün melekler, Hak ve adalatten ayrılmayan ilim
adamları da bu gerçeğe, Azîz ve Hakîm Allah’tan baska tanrı olmadığına sahittirler" Ali Đmran, 3/18.
23 "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu " Zümer, 39/9.
24 Metnin anlamı su sekildedir: Đlmi, besikten mezara kadar tahsil ediniz. Ancak kaynaklarda geçen rivayet ve
anlamı asağıdaki gibidir: Besikten mezara kadar ilim talep ediniz.
25 Metnin anlamı su sekildedir: Đlim, Çin’de de olsa, tahsil et(mek için yollar aray)ınız. Ancak kaynaklarda geçen
rivayetin anlamı asağıdaki gibidir: Đlim, Çin’de de olsa, tahsil et(mek için yollar arayınız.
26 Metnin anlamı su sekildedir: Alimler, Peygamberlerin vârisleridir. Ancak kaynaklarda geçen rivayetin anlamı
asağıdaki gibidir: Alimler, Peygamberlerin vârisleridir.
27 "Allah’a itaat edin Resûl’üne ve sizden olan ulü’l-emre de itaat edin "Nisâ, 4/59.
28 "Ama kim Rabbinin divanında durmaktan korkarsa ve nefsini hevâ ve hevese uymaktan dizginlerse onun
varacağı yerde cennettir olsa olsa. "Nâziât, 79/40, 41.
29 "Allah’ı çok zikredin O’nu sık sık anın." Ahzâb, 33/41.
Salla’llahü aleyhi vese’llem El kanaatü kenzün lâ yefnâ" bir dahi "azze men kânaa zelle men
tamaa30
Altıncısı, muhabbet-i dünyadır. Yani ehl-i dünya kapısına dünya için varmaktır. Onun
mukâbili tevekküldür. Dünya muhabbetini terk edip yerine muhabbetu’llah ve muhabbet-i
Resûl’ü getirip Hakk’a tevekküldür. Kale’llahü teâlâ ve men yetevekkel ale’llâhi fe hüve
hasbühü.31
Yedincisi arzu ve hevestir yani dünya mertebelerinden yüce mertebe istemektir. Onun
mukâbili zühddür. Lazımdır ki büyüklük muhabbetini zâhidlik eyleye. Kale aleyhisselam
ahiru ma harace mines-sıddıkîne hubbu’l-câh32
Sekizincisi sehvettir. Onun mukâbili takvâdır. Kalellahû Teâlâ Đnne ekremeküm inda’llâhi
etkâküm.33
Dokuzuncusu kibirdir, onun mukâbili tevâzudur. Kibri terk edip tevâzu sahibi ola.
Onuncusu cevrdir. Yani ehl-i imâna cevr ü cefâ ve zarar etmektir. Onun mukâbili nefydir.
Kalellahü Teâlâ Ve’l kâzımîne’l gayze ve’l âfîne ani’nnâsi34 ve kale aleyhi’sselam
Hayrünnâsi men yenfau’nnase serru’n-nâsi men yefirra’nnâse35 ve kâle men lâ yerhamü’nnase
lâ yerhamühullâhu36
Onbirinci bahl ve aceledir, Onun mukâbili cömertliktir. Hasisliği ve acele etmeği terk
edip cömertlik (ede) ve sabreyleye. El musavvir kale’llâhu Teâlâ: Đnnemâ yüveffe’s-sâbirûne
30 Metnin anlamı su sekildedir: Kanaat, tükenmez bir hazinedir. Ancak kaynaklarda geçen rivayet ve anlamı
asağıdaki gibidir: Kanaat, tükenmez bir hazinedir.
31 "Allah’a dayanıp güvenene Allah kâfidir." Talâk, 65/3.
32 Metnin anlamı su sekildedir: (Peygamberlikten sonra gelen) Sıddikiyet makamını ihraz edenlerden bile en son
silinecek duygu, makam sevgisidir.Ancak kaynaklarda geçen rivayet ve anlamı asağıdaki gibidir:
(Peygamberlikten sonra gelen) Sıddikiyet makamını ihraz edenlerin gönlünden bile en son silinecek duygu,
makam sevgisidir.Bu söz, hadis olarak nakledilmemektedir.
33 "Allah’ın nazarında en değerli en üstün olanınız içinizden takvâda (Allah’ı sayıp haramlardan sakınmada) en
ileri olandır. Hucurat, 49/13.
34 "O müttakîler ki kızdıklarında öfkelerini yutar insanların kusurlarını affederler." Ali Đmran, 3/134.
35 Metnin anlamı su sekildedir: Đnsanların en hayırlısı, onlara bir faydası dokunandır. Đnsanların en serlisi de,
onlardan kaçmak suretiyle aralarına karısmayan ve onlara bir faydası dokunmayan kimsedir. Ancak kaynaklarda
geçen rivayet ve anlamı asağıdaki gibidir: Đnsanların en hayırlısı, onlara bir faydası dokunan kimse (onlar için
faydalı olan)dir. Belirtilen metin su sekilde de nakledilmektedir.Đnsanların en hayırlısı, onlara en fazla faydalı
olan kimsedir.
Not: Kaynaklarda yukarıdaki metni, bu lafızlarla hadis olarak nakledene rastlanmadığı belirtilmektedir.
36 Đnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.
ecrehüm bigayri hisâb37 ve kâle aleyhi’sselam "el’imânü nisfün nısfün es-sabru ve nısfun essükrü.
38 Ve kâle aleyhisselam Lâ yectemeu’sah el imânu fi kalbi’l-mü’minine ebeden zikren39
kale’s-sabrü miftahül ferec40
Onikinci kazâullahdan yüz çevirmektir. Onun mukâbili teslimdir. Lazımdır ki kazâu’llah
geldikçe yüzünü çevirmeyip vesveseleri terk eyleye, kazaya rıza (göstere), belâya sabr (ede)
ve nimete sükr eyleye. Kâle’llâhü Teâlâ (29b) "Radiya"llahü anhüm ve radû anh"41 ve
kale’llâhü Teâlâ ves-kürûli velâ tekfürûn42 ve kâle’llâhü Teâlâ vele neblüve’nneküm bisey’in
mine’l havfi ve’l cûi ve naksin mine’l emvâli ve’l enfüsi ve’s semerât. Vebe’ssiri’s-sâbirîn.
Ellezine izê esâbethüm musîbetü’n kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn43...
Đmdi mâlum ola ki bu on iki yaramaz sıfatları terk edip ve on iki güzel sıfatları tahsil
eyleye. (O zaman) Tâc giymeye müstehak olur: Velâ ilahe illâ’llah kelimesi on iki huruftur.
Muhammedün Resulu’llah kelimesi dahi on ikidir. Tâc giyen kimsenin üzerine lazımdır ki
kelime-i tevhidi dilinden düsürmeye. Daima zikru’llahtan hâlî olmaya. Hakk’ın zikri, dilinden
ve kalbinden yol bulup zikr-i kalbî makamına vasıl olasın. Tâca kemâliyle müstehak ola ve on
iki terkli tâc giyenlerin sırrı Hakk’ın zikr-i kalbî makamına erisip vâsıl olduklarına isarettir.
Derbeyân-ı Post
Postun evvel bası, teslimliktir. Ayağı, hizmettir . Sağı, el tutmaktır. Solu, nefsi
söndürmektir. Tasrası, tabandır içerisi temkindir. Ortası muhabbettir. Mihrâbı, cemâldir.
Sarkı, sırdır. Mağribi rü’yetdir. Sartı erenler önünde bas eğdirmektir. Canı tekbirdir. Serîatı,
yok olmaktır. Tarîkatı havftır . Ma’rifeti rızâdır.
37 "Hak yolunda sabredenlerdir ki ücretleri hesapsız bir tarzda ödenir." Zümer, 39/10.
38 Metnin anlamı su sekildedir: Đman, iki kısımdan mütesekkildir: Birinci kısım ‘sabır’, ikinci kısım ise
‘sükür’dür.Ancak kaynaklarda geçen rivayet ve anlamı asağıdaki gibidir: Đman, iki yarım’dan mütesekkildir. Bir
yarısı ‘sükür’, diğer yarısı ise ‘sabır’dır. Bazı kaynaklarda da su sekildedir: Đman, iki yarımdan mütesekkildir.
Bir yarısı ‘sabretme’ duygusunda, diğer yarısı ise sükretme’de gizlidir.
39 Metnin anlamı su sekildedir: Bir mü’minin gönlünde, cimrilik ile iman kesinlikle bir arada bulunmaz. Ancak
kaynaklarda geçen rivayet ve anlamı asağıdaki gibidir: Bir mü’minin gönlünde, cimrilik ile iman kesinlikle bir
arada bulunmaz. (Biri varsa, diğeri yoktur.) Bazı rivayetlerde ise az bir farklılıkla su sekildedir: Bir kulun gönlünde,
cimrilik ile iman kesinlikle bir arada bulunmaz. (Biri varsa, diğeri yoktur.)
40 Sabretmek, sıkıntıdan kurtulmanın anahtarıdır.Ancak kaynaklarda geçen rivayet ve anlamı asağıdaki gibidir
Sabretmek, sıkıntıdan kurtulmanın anahtarıdır.
Not: Yukarıdaki metin, hadis olarak değil de, Hz. Peygamber’in torunlarından Hz. Hasan b. Ali’ye isnat
edilmektedir.
41 "Allah onlardan razı onlar da Allah’tan razı oldular." Tevbe, 9/100.
42 "Sükredin bana sakın nankörlük etmeyin " Bakara, 2/152.
43 "Biz mutlaka sizi biraz korku ile biraz açlık ille yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıkla deneriz.
Sen sabredenleri müjdele ! Sabırlılar o kimselerdir ki baslarına musibet geldiğinde " biz Allah’a aidiz ve vakti
geldiğinde elbette O’na döneceğiz" derler."Bakara, 2/155, 156.
(29b) Ve pîri pîrler korkusudur. Hakîkâti menzil, vuslat ve tevekküldür. Ve bir dahi "otur"
dedikleri yerde oturmaktır. Postun dört yanında ne yazılır evvelki "e azamtü ileyke ya Ali
ekremtü ileyke ya Ali eslemtü ileyke ya Ali en’amtü ileyke ya Ali yazılmıstır. Erkân-ı
tarîkatta hırkânın pîri, mertebesidir. Yüzü, pîrdir. Yemini, sağ eldir. Yesârı, sol eldir. Tenim
kıblesi Mekke’dir. Kalbim kıblesi, beytü’l-ma’murdur. Aklım kıblesi, arsdır. Fehmim kıblesi,
kürsidir. Canım kıblesi cemâl-i zât-ı bârîdir. Serîatta, âdemoğluyum, tarîkatta yol oğluyum,
marifette kemâl oğluyum, hakîkatta atam gök, anam yerdir. Bu yolda nefsi mürdelik, dili
zindelik var. Birde gördüm, mürde gördüm, zinde oldum. Pîri görmesem mürdeyim, görsem
zindeyim. Basımda tâc-ı devlet eynimde namaz-ı taât, kasımda kalem-i kudret, gözümde nûr-ı
velâyet ve nûr-ı ibret, kulağımda bâ-yı Muhammed ve Ali, burnumda bû-yı cennet, yüzümde
nûr-ı muhabbet, ağzımda imân-ı sehadet, göğsümde Kur’ân-ı Hikmet ve sırr-ı kudret elimde
dest-i emânet ve velâyet, belimde kemer-i hidâyet, dizimde dem-i hizmet, ayağımda erkân-ı
mesâyıh, önümde nasip, ardımda ecel. Erenler safa nazar kıldıkları vakit, elim basımda basım
elimde idi. Yularım rehberimde ve gözlerim, mürsidimde derûnum erenlerde ve hâl-i mîsâkım
Muhammed Ali’de idi ve özüm darda yüzüm yerde idi.
Dervis kimdir? Cevap: Varlığından geçip yok menziline gire ve bir anda cümle âlem yok
olsa zerre kadar derdi olmaya ve derûnunu depretmeye .
Dervisliğin bası nedir ve ayağı nedir? Cevap: Đhlastır yani her nefis üzerine bend ise ve
her ne hizmet edersen varlık getirmeyerek ve imtinan etmeyerek ol nefsi ve hizmeti sırrına
getirmektir. Ayağı, varlığı terk edip, yokluk ile dâima makam hizmetinde olmaktır. (30a)
Kimin oğlusun yani kimin mürîdisin? Cevap: Yol oğluyum, Muhammed ve Ali’nin
oğluyum ve mürîdim. Hadis-i seriftir: Men tesebbehe bi kavmin ve hüve minhüm44
Sual; tarîkat ahkâmı kaçtır? Altıdır; 1. Tevbe, 2. Teslim, 3. Pâk olmak, 4. Bâtını ma’mûr
olmak, 5 . Kânaat, 6. Đzzet .
Sual: Yine tarîkatın ahkâmı kaçtır? Cevap: Altıdır . 1. Mârifet, 2. Cömertlik 3.
Bağlanmak. Yani gerek dervislikte ve gerek hizmette sıdk ile o hizmeti yerine getirmek. 4.
Sıdk. Yani yalân söymeyip sâdık olmak. 5. Tefekkürdür. Yani her iste fikri ziyade ola 6.
Tevekküldür.
Erkân-ı tarîkât altıdır: 1. Đlimdir, 2. Sabırdır, 3 . Kanaattir, 4. Rızâdır, 5. Tefekkürdür 6.
Tevekküldür.
44 Kim bir kavme benzerse, o, onlardandır.Ancak kaynaklarda geçen rivayet ve anlamı asağıdaki gibidir: Kim bir
kavme benzerse, o, onlardandır.
Đhlas-ı tarîkât altıdır: 1. Hayırdır. Yani hayır is islemeye sa’y etmeli 2. Zikirdir. Yani
daima Allah Zü’l-Celâl’i zikretmektir. 3. Terk-i arzudur. Yani dünya arzularını terk etmektir.
4. Terk-i hevâdır. Yani nefsin haz ettiği seyleri terk etmektir. 5. Korkudur. Yani daima Allah
Teâlâ’nın rızası olmadığı nesnelerden korkmaktır. 6. Sevktir. Yani daima Allah Teâlâ ve
Resul’ü ve Đmam Ali sevkinde olmaktır.
Asık mısın, sadık mısın dervis misin, nerede bîat ettin, nerede ikrâr verdin, nerede telkîn
aldın?
Cevap: Erenler meydanında, pîrim mukabelesinde ikrâr verdim. Ahd-i mîsakım bu idi. Bi
ism-i sâh cism-i sâh estağfiru’llah Cemî günahlarıma estağfiru’llah. Geldim, Hak için
gelmekliğe Hak dediğinizi Hak bilip ve Hak deyip bâtıl dediğinizi bâtıl bilip etmeyem. Elim
ile koymadığım nesneleri rızasız almayam. Tevbe Tûbû ilâ’llâhi tevbeten nasûha45 küllün
âmene bi’llahi ve melâiketihi ve kütübihi ve rusulihi lâ nüfe’rriku beyne ehadi’n min
rusülih.46 Sehida’llahü ennehû lâ ilâhe illa hûve ve’l melâiketi ve ulü’l ilmi kâimen bi’l kısti lâ
ilâhe illâ hûve’l azizü’l hakîm. Đnne’d-dîne inda’llahil islâm.47
Bazı sual; (30b) Beste misin? Cevap: besteyim.
Sual: Kemer kaçtır? Cevap: Kemer birdir. Beste üçtür 1. Biri diline 2. Ve eline 3. Ve
beline doğru olmaktır.
Sual: Kapıda ne üzerinde durursun? Cevap: Đkrâr üzerine dururum.
Sual: Kapı nedir ve esiği kimdir ve kanatları kimdir ve üstü kimdir?
Cevap: Kapısı, serîattır. Esiği, Ali’nindir ve kanatları Cebrâil’indir ve üstü Muhammed
Mustafâ’nındır.
Sual: Meydan kimden kaldı? Meydan erenlerden kaldı meydana hangi kapıdan girdin ve
hangi kapıdan çıktın? Cevap: Seriât kapısından girdim, erkân kapısından çıktım, diyeler.
Sual: Đmân kaçtır? Cevap: Yedidir. Nedir? Evvel; imân-ı mahfuzdur, melâikelerindir.
Đmân-ı menbû dahi derler. Đkinci; imân-ı ma’murdur, Peygamberlerindir. Ma’sûm dahi derler.
Üçüncü; imân-ı tahkîktir, muhakkiklerindir. Dördüncü; imân-ı makbûldur, müminlerin
imânıdır. Besinci; imân-ı meskûktur, Müslümanlarındır. Đmân-ı zaif dahi derler. Altıncısı;
45 "Samimi ve kesin bir dönüsle Allah’a tevbe ediniz. " Tahrîm, 66/8.
46 "Onlardan herbiri Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve resullerine iman etti. "O’nun resullerinden hiçbirini
ayırd etmeyiz" dediler. " Bakara, 2/285.
47 "Allah’tan baska tanrı bulunmadığına sahit bizzat Allah’tır. Bütün melekler, Hak ve adaletten ayrılmayan ilim
adamları da bu gerçeğe, Azîz ve Hakîm Allah’tan baska tanrı olmadığına sahittirler. Allah katında hak din
Đslâm’dır." Ali imran, 3/18, 19.
imân-ı merdûddur, münafıklarındır, mezmum dahi derler. Yedinci imân-ı mevkûftur,
kâfirlerden hidayet erisirse âhir nefeste imân ile gider.
Ahir imân nedir? Cevap: Ahir imân bir ağaç gibidir. Kökü Kur’ân’dır. Derisi, hayâdır;
teni, sükürdür . Budakları takvâdır. Yaprakları tövbedir . Yemisi inâyetu’llahtır . Đmânın
mânâsı, Allah Teâlâ’ya ve Resul’üne yakîndir ve imânın aslı kelime-i tevhîddir . Đmânın
cemîsi yoldan dikeni götürmektir, yâni gönlünden gıll u gîsı götürüp âyine saf etmektir.
Đmânın vatanı neredir? Cevap: mü’minlerin gönlündedir. Sual; imân sendedir, sen imânda
mısın? Cevap: Ben îmandayım ve îman bendedir. Ve ben mü’minim, imân benim sıfatımdır
velhasıl dervisliğin fakr makamıdır .
Fakrın guslü nedir? Fakrın guslü cemîu’l ins u dünyayı terk edip vesveseden ve ham fikr-i
fikirden (31a) geçmektir.
Fakrın makamı kaçtır? Cevap: Sekizdir. Evvelki, tövbesinde sabit kadem olmaktır. Đkinci,
ibadette olmaktır. Üçüncü, sâkir olmaktır. Dördüncü, razı olmaktır. Yani Allah Teâlâ’dan
gelen kazaya velhasıl her seyde daima rızada olmaktır. Altıncı, samıt olmaktır. Yani her seyde
sükut etmektir. Yedinci, ârif olmaktır. Sekizinci, velayet rütbesidir ki sehî ve cömert ve
gayretli olmaktır. Ve sahibi kudret olmaktır. Âdem peygamber tâib idi. Đdris peygamber âbid
idi . Nuh peygamber sâkir idi . Musa peygamber râzî idi. Eyyub Peygamber sâbir idi. Îsâ
peygamber hâmûs idi. Hazreti Muhammed Mustafa ârif-i bi’llah Ali veliyyu’llah vasiyyu
Mustafa’dır. Sehî ve cömert ve gayretli ve sahib-i kudret idi. Đmam Cafer Sadık eydürler:
"Fakrın aslı hüsn-i hulkdur ve muhabbettir. Kilidi, râsıtlıktır. Yemisi kendi vücudunu
bilmektir. Hazinesi Allah’ı bilmektir. Gevheri meskenettir. Hazret-i Ali’nin men arefe nefsehü
fekad arefe rabbehü48 kavlince kendisini bilen Rabb’ini bilir.
Dervis lafzı bes harftir. Mânâsı ve rumuzu nedir? Cevap: Dervisin dalı, dert ehli olup
cismi Hudâ korkusundan zaif ve yüzü sarı olmaya isarettir. Ve, râ’sı, her ne islersen Allah için
isleyip riya etmemeye isarettir. Vavı ve râ’sı yani akrabaları ve dostları terk edip Hak
kelâmından gayri kelâm söylemeyip ve düsünmeyip daima Allah’ı zikretmektir. Ve ya’sı,
cümle halka yaman sanmamaya isarettir. Ve sın’ı ask-ı Hak’la daima sâd olmaya isarettir.
Azîzim meyân bestenin seddinde bağlanır. On iki nesne ile açılır. On dört nesne ile evveli
sofrası açık gerek. Đkinci kapısı gerek; üçüncü anlı açık gerek (31b) dördüncü kulağı, besinci
dili, altıncı keremi, yedinci kudûmi, sekizinci eli, dokuzuncu lütfu, onuncu sehaveti, on birinci
48 Metnin anlamı su sekildedir: Nefsini bilen Rabbini bilir. Ancak kaynaklarda geçen rivayet ve anlamı asağıdaki gibidir:
Nefsini bilen Rabbini bilir.
huluku, on ikinci yakîni, açık gerek, on üçüncü tevekkül ehli gerek, on dördüncü Fâtihâ
okumak gerek.
Ol kim bağlı gerek, evvel gözü namahremden, ikinci kulağı yaramaz haberden, üçüncü
dili bağlı gerek ser kelamdan, sirkten ve dördüncü, hatardan, kinden bağlı gerek, besinci
mekri, altıncı buhlu, yedinci hırsı bağlı gerek. Sekizinci, kuvvet bendi bağlı gerek,
dokuzuncusu ayıbı, onuncu, eli bağlı gerektir, uğurluktur. On birinci, ayağı yaramaz islerden
on ikinci Hak’tân gayrıya gönül bağlı gerek, ey tâlib erkân-ı tarîkât ki sâhbaz alem-i
fûnûndur.
DER BEYÂN-I TARÎKAT-I FAKR49
(8b) Đmam Câfer-i Sâdık a.s. den rivâyet olunmustur. Fakr yolunda birinci bend ve nasîhat
eylemistir ki fakr bir meyvedir.
Eğer sual eyleseler serîat nedir? Ve tarîkat nedir? Ve hakîkat nedir? Ve mârifet nedir?
Cevap: Serîat Đslâm’dır, tarîkat imandır. Hakîkat ihsandır. Mârifet inayetu’llahtır, vesselam.
Oldur ki savm, salat, hac, zekat, kelime-i sehâdet ve menistetaa ileyhi sebîlâ50 ayetiyle ve
iman oldur ki; Hak Teâlâ’yı birleye. Ve ihsân oldur ki Hak Teâlâ’yı bâtın gözüyle müsâhede
kıla... Rasûlu’llah buyurmus: (9a) Serîat söylemek ve tarîkat söylemek ve hakîkat tahkîkîn
bilmektir. Resûl aleyhi’sselâm yine buyurmus: Serîat yoldur, tarîkat yola girmektir. Hakîkat
maksûda ermektir. Serîat gemidir. Tarîkat denizdir. Hakîkat dürdür.
Eğer sual etseler ki serîat ve tarîkat ve hakîkat ve mârifet her biri kaçar harftir? Cevap
beser harftir. Evvel serîat: Sın’dan murad, sartları yerine getirmektir, Râ’dan murad layık
olanı olmayanı bilmektir. Ye’den murad, Hak Teâlâ’yı yâd eylemek . Ayn’dan murad ibâdet
eylemek . Te’den murâd, kulluk tavkını boynundan giydirmektir.
Ve tarîkat bes harftir: Tı’dan murad, kulluk tavkını boynundan giydirmektir. Rı’dan
murad, riyâzettir. Ye’den murad (9b) dâim Hakk’la mesgul olmak. Kâf’tan murad, kanâattir.
Kâle a.s.: El-kanaatü kenzun lâ yefnâ.51 Te’den murad, Hakk’ ın emrine teslim olmaktır.
Ve hakîkat bes harftir. Ha’dan murad, helal ve haram bilmek. Kavlehû Teâlâ: ve
bihelallâhu Teâlâ ve hisâben ve bi harramallâhü Teâlâ haramen ve gazaben. Kaf’tan murad,
ahiret korkusunu çekmek. Kavlehu Teâlâ: Đnnellezîne kâlû Rabbuna’llâhü sümme’stekâmû
49 Âdâb u Erkân-ı Bektâsîyye: Yapı Kredi Sermet Çifter Arastırma Kütüphanesi, No.7/2, Đstanbul.
50 "Ziyarete gücü yeten herkese (Beytullah’ı ziyâret etmek Allah’ın onun üzerindeki hakkıdır.)"
Âl-i Đmran, 3/97.
51 Metnin anlamı su sekildedir: Kanaat, tükenmez bir hazinedir. Ancak kaynaklarda geçen rivayet ve anlamı
asağıdaki gibidir: Kanaat, tükenmez bir hazinedir.
tetenezzelü aleyhim’ül-melâike." Ve yâ’dan murad, kendi halin yâd etmek kimsenin aybın
görmemek. Đkinci kaf’tan murâd nefsin katl etmek. Hak’tan gayrıya nazar etmemek. Kavluhû
Teâlâ: Ve nehe’nnefse ani’l-hevâ inne’l-cennete hiye’l-me’vê52 Te’den murad Hakk’a tevekküldür.
Kavluhu Teâlâ: Ve men yetevekke’l ala’llâhi fe hüve hasbühü.53
Ve ma’rifet bes harftir. Mim’den murad, dâim Hak’la olmaktır. Ayn’dan murad
inâyetu’llahtır. Rı’dan murad (10a) Hak rızâsın talep etmektir. Kavluhu Teâlâ raziyallahü
anhüm ve razû anh. Zâlike limen hasiye Rabbehü.54 Fe’den murat, Ahiret faydasını talep
etmek. Te’den murad, tahkîkin bilmektir. Yani kullar dâim Hak’la mesgul olmaktır. Kavluhu
Teâlâ: Ve mâ halaktu’l-cinne ve’l-inse illâ liya’budûni.55 ey liya’ri–fûn.
Eğer sual etseler sed nedir? Ve vasiyyet nedir? Cevap, sed ol icattır kim Resûl a.s.’a
müminler biat ettiler. Kavluhu Teâlâ: Đnnellizîne yübâyîûneke innemâ yübâyiûna’llah yedu’llâhi
fevka eydîhim feme’nnekese fe innemâ yenküsü ale nefsihî ve men evfê bimâ âhede
aleyhu’llâhe feseyü’tîhî ecran azîmê 56 Ya Muhammed ol kimseler sana biat ettiler tahkîk Hak
Teâlâ’ya biat eylemislerdir. Rasûl a.s. elinden murad, Hak Teâlâ’nın kudret elidir. (10b) Ve
yed-i kudret murad pîr elinden Hak rızâsın talep etmek. Ve seddin mertebesi dört nesnedir. Ol
Allah Teâlâ’nın ahdidir. Kavluhu Teâlâ: Elem a’hed ileyküm yâ benî Âdeme en lâ ta’büde’s-
Seytân57. Her kim bu vasiyetleri yerine getire ona sahib-i sed demek revâdır. Her kim yerine
getirmeye sahib-i sed demek revâ değildir. Sed dahi amelden ibârettir. Delîl değildir. Söyleyip
amel etmemek ona benzer ki, bir âlim vâiz halka nasihat eder ve kendi amel etmez.
Eğer sual etseler sed kaç nesne ile bağlanır ve kaç nesne ile sakınır? Cevap: Dört nesne ile
evvel söz ile, nâ-mahreme bakmamak, Đkinci kulağıyla fuhsiyân (11a) ve bühtân isitmemek
üçüncü diliyle herze hezeyân ve gıybet söylememek ve dördüncü a’zâ-yı hevâ vü heves ve
nefisten sakınmaktır.
Eğer sual etseler sed kaç nesne ile açılır? Cevap üç nesne ile. Evvel irâdetin ayağını Hak
yolunda açmak, nâ mahreme meyl etmemek. Ve bir kardesin hakkına tamâ etmemek. Ve fevt
52 "Ve nefsini hevâ ve hevese uymaktan dizginlerse onun varacağı yer cennettir olsa olsa. " Nâziat, 79/41-42.
53 "Allah’a dayanıp güvenene Allah kâfidir. Allah buyruğunu elbette yerine getirir. " Talak, 65/3.
54 "Allah onlardan razı onlar da Allah’tan razı oldular." Tevbe, 9/100.
55 "Ben cinleri ve insanları sırf beni tanıyıp, yalnız bana ibadet etsinler diye yarattım." Zâriyat, 51/56.
56 "Sana biat edenler gerçekte Allah’a biat etmektedirler. Allah7ın eli, bütün hepsinin ellerinin üstündedir. Kim
sözünden dönerse, kendi aleyhine olarak döneklik eder. Ama kim Allah’a verdiği sözünde durursa Allah ona pek
büyük mükâfat verir." Fetih, 48/10.
57 "Ey Âdem’in evlâtları size emretmemis miydim "seytana tapmayın " sakın çünkü o size âsikar düsman" Yâsin,
36-60.
birkaç manadan ibarettir. Evvel sehâvet ve sefâat ve kerem ve ihsân ve âdemîlik ve misâfire
i’zâz ve ikram in’âm etmektir.
Eğer sual etseler pîrin senin beline ne bağladı? Cevap ahd ü biat ve vasiyyet.
Sual: Ahd kimin içindir? Cevap ahd Hak Teâlâ içindir.
Sual bi’at kimin içindir? Cevap: Sâh-ı yârin (11b) rûz-ı kıyâmette dest-i rızâ ile el ele, bir
el Hak huzur-ı Hak’ta, sarâb-ı kevsere sîyrâb etse gerek.
Sual: Vasiyet kimin içindir? Cevap: Pîr-i tarîkat-ı hakîkat içindir kim va’de-i dalâlette
bulup bend ü nasîhat ve nur-ı ma’rifet ile hâdî ve delîl olup râh-ı müstakîme irsâd ede.
Sual sed nedir ve kaç nisanı vardır? Cevap üç nisanı vardır. Evvel muhabbettir. Đkinci
vefâdır. Üçüncü teslîmliktir.
Sual pîrimle senin aranda fark nedir? Cevap kurbet ve muhabbettir. Zîra emîr-i gâlib
tâlipten ve ehlinden hadis eristi: Diriğ etmez. Kâle a.s. Lâ tezau’ll-hikmete ınde gayri ehlihê
fe tazlimûhe ve lâ temneûhe ehlehe fe tazlimûhüm.58
Sual (12a) Serîatta ve tarîkatta ve hakîkatta ve mârifette gusl nedir? Cevap: Serîatın guslü,
vücudun cenabetten ârî kılmak, tarîkatın guslü, tecrîd-i ihtiyar etmek, âlem-i fânîden alâkayı
kesip her nâsa ihtiyaç göstermeyip ve pîr-i tarîkattan âlem-i tecridi öğrenmektir. Zîra bu âlemi
fânî, hamama benzer. Gelen üryân girer ve gider üryân çıkar. Belki tahmilâtın burada kor.
Bir kimse hamama girse fûta ve tas verirler. Ya yıkanıp çıkar fûtayı ve tası anda kor dünya
dahi anın misalidir. Ve gusl-i hakîkat dîl hanesin ab-ı tövbe ve taabbütten ve bühtandan
arıtmak.
Sual: Tarîkatın ölümü kaçtır? Cevap: dörttür. Evvel ak ölüm . Sâniyen, kızıl ölüm. (12b)
Sâlisen, disi ölüm. Râbian, siyah ölüm Ve ak ölüm oldur ki dîl hanesin nûr-ı perhizle
münevver etmek. Ve kızıl ölüm oldur ki gazap atesin def etmek. Ve disi ölüm oldur ki eski ve
yamalı giymekten arlanmayıp bîhuzur olmamaktır. Ve kara ölüm odur ki kazaya rızâya verip
ne gelse Hak’tan bilip sövülmekten ve dövülmekten incinmeyip reng-i pezîr olmamak.Ve bu
mertebe fenâ ender fenâ mertebesidir. Kale a.s. el-Fakru sevâdun el-vechü fi’d-dâreyn.
Fakirlik iki cihânın yüz karalığıdır. Nitekim siyah renk gayri renk kabul etmez. Hamdî
buyurur:
Fenâ fakrıdır ey âsık sevâdü’l-vechi fi’d-dâreyn
58 Hikmeti, ona ehil olmayan kimselere teslim etmeyin.. zira böyle yapmakla hikmete zulmetmis olacaksınız.
Ancak hikmeti, ona ehil olan kimselerden de esirgemeyin.. zira böyle yapmakla o kimselere karsı haksızlık etmis
olursunuz. (Kaynaklarda her iki rivayet de Hz. Đsa’nın bir sözü olarak nakledilmektedir.)
Yüzü olsun anın kim basında var bu sevdâ
Bundan (13a) murad, renksizliktir. Yani can u bas terk etmek, ölmekten ve dövülmekten
ve söğülmekten ve ta’n-ı â’dâdan ne gam, bî huzur olmamaktır. Beyt:
Makâl-ı ta’n-ı a’dâdan ne gam erbâb-ı irfâna
Atarlar sengi elbette dirahtar meyvedar üzre
Mevlânâ Celâleddîn buyurur ki: Dâr-ı fenâdan dâr-ı bekâya nakl etmeyi talep edip gelen
anın ile sâd etmemek bir Müslüman elinden ve dilinden incinmemektir. Seyh Muhyiddin
Arabî buyurur ki: Fakr benim yanımda bir nesne olmaya belki sol bir sey, ol kim bir nesnede
anın emri cârî ola.Vaktâ kim bir seyin olmasın dileye hemen ola ve mertebe-i fakr, sahib-i
tasarruf demektir.Ve kendi irâdetlerinde (13b) âlem-i mükâsefelerinde buyurur ki seyh sen
ahbabına ve ehıbbine diye kim eğer benim sohbetimden dilerlerse fukarâ etsinler. Ve üç fakr
kim fenâ ender fenâdır. Andan sonra kendilerinde benden gayri kalmaz illâ ben kalırım. Ve
alaka-i dünyevî ve uhrevî olmak gerek tâ kim onlara pertev-i Hak zuhûr ide cemî mevcûdât
kendilerinde ayine misâli münakkas ola.
Bektâsî siirlerinde sık sık erkânın önemine değinilmektedir. Bektâsîler erkân sahibi
olduklarını ve Hacı Bektas Velî’ye bağlılıklarını bildirirler:
Bize ihsan etti Celî, bu mesleği ta ezelî
Tuttuk edeb erkân yolu, biz bende-i Bektâsîyiz.
(Ali Nutki Baba)
Biz erenler gerçeğiyiz
Has bahçenin çiçeğiyiz
Hacı Bektas köçeğiyiz
Edep erkân yol bizdedir
(Kul Hasan)
Tarîkâtlerini Muhammed Ali’ye bağlayan Bektâsîler, pîrlerinin "ululardan ulu" Hacı
Bektas Velî olduğunu söyleyerek tarîkatın erkânının onun tarafından kurulduğunu belirtirler:
Ezelî kurdular erkânı yolu
Bu yolun sahibi Muhammed Ali
Pîrimi sorarsan Bektas-ı Velî
Ali Velî gibi er bulunur mu
(Sakine Bacı)
Bir rehber olmus mürside gider
Sözünce semaın asikar eder
Muhammed Ali’nin erkânın güder
Nazlı nazlı söyler Horasan deyu...
(Âhû)
Pîrimiz uludan ulu, o kurdu erkânı yolu
Muhammed Ali’nin kulu, biz Bektâsî gülleriyiz
(Matlubî)
Tarîkâtin erkânına büyük bir düzenleme getiren Balım Sultân, erkân için emek verdiğini
ifade ediyor.
Balım çoklar ile sohbet edüpdür
Bu yola erkâne emek verüpdür
Gidin görün pîrim nerde durupdur
Pîr olduğu yerde haber ver imdi
Balım Sultân59
Tarîkâtte ilerlemek kâmil insan olmak için edep ve erkânı bilmek ve ona göre davranmak
gerekmektedir:
Pîr Sultân’ım Hakk’a yakındır
Edebi erkânı hemen takın dur
Ölüm uzak derler hemen yakındır
Dostlar bizi safâ ile gönderin
Pîr Sultân Abdâl60
Edep erkân öğren kâmile yetis
Đhlaslı talipsen dâmâne yapıs
Vücudun ilminde görürsen bir düs
Gafil olup sırrın verme nâdâna
(Malatyalı Sadık Baba)
59 Abdulkadir SEZGĐN: Hacı Bektas Velî ve Bektâsîlik, Đstanbul 1985, s. 279.
60 Cahit ÖZTELLĐ: Pir sultan Abdâl, Đstanbul 1996, s. 399.
Muhyiddin dervis olmağa
Ölmezden önde ölmeğe
Bir kisi nasip almağa
Edep erkân yolu gerek
(Muhyiddin Abdâl)
Erkânın öğrenileceği makam dervisin seyhidir. Bu konuda ondan yardım istenir:
Noksanım var ben de arayıp buldum
Edep erkân usûl sendedir bildim
Esiğine yüzüm sürmeğe geldim
Erkânına geldim aman erenler
(Vehbî)
Günümüzde ‘Bektâsîler âyin ve merasimleriyle ahlak anlayısı ile Türk sosyal hayatında
etkili bir yere sahip olmakla birlikte "bir tarîkât görünümünden ziyade diğer bâtınî unsurlarla
(mesela Tahtâcı’lar, Kızılbaslar, Alevîler vb.) beraber bir "Alevî-Bektâsî gruplar ailesi" ya da
bir "Alevî Bektâsî" geleneği halindedir. Tarihi alt yapısının önemli bir kısmını yazılı
kaynaklarının tamamını yitirmistir."61
Bektâsî siiri; Ahmed Yesevî ve Yunus Emre’nin siir geleneğinden etkilenen, Hacı Bektas
Velî ile pîrini bularak bağımsız bir anlayısa dönüsen, zaman içinde Türk toplumunun renkli
sosyal hayatının zenginliği içinde Alevî, Bektâsî, Hurûfî, Kalenderî, Kızılbas, Tahtâcı, Bâtınî
vb. Heterodoks mezhep ve tarîkâtlar içinden çıkmıs sairlerin çoğunlukla nefes, ilâhî, deme,
deyis, taslama ağıt, gibi Türklerin milli nazım sekli olan kosma tarzında meydana getirdikleri
edebi verimlerden olusmaktadır.
Bektâsi tarikâtına ait âdâb ve erkânı olusturan kavramlar Bektâsî sairlerince sıkça
islenmistir. Bu sekilde erkâna ait kavramlar sairlerce yorumlanarak zamanımıza tasınmıstır.
Yazılı belgelerin yaygın ve yeterli olmaması sebebiyle siirlerin değeri ön plana çıkmıstır.
Zaman içindeki sosyal problemlerinden dolayı yazılı kültürü zayıf kalan Bektasîler bu yolla
da âdâb ve erkânlarını nesillerden nesillere aktarma imkanı elde etmislerdir. Tarikâtın temel
erkânını olusturan bu kavramların siirlerde nasıl yorumlandıkları, Bektâsi sairinin dünyasında
ne sekilde hayal edildiği, siir örnekleri incelendiğinde görülmektedir. Bu sekilde Bektâsî
tarikâtının âdâb ve erkânına ait unsurların siirlestirilmis sekli elde edilecektir. Bu sonuçlar
61 Yılmaz SOYVER: Sosyolojik Açıdan Alevî Bektâsî Geleneği, 155-156.
Alevî-Bektâsî toplumu için temeli en eski zamanlara dayanan edebî manzum bir âdâb ve
erkânnâme örneği olacaktır.
KAYNAKÇA:
Âdâb u Erkân-ı Bektâsîyye: Yapı Kredi Sermet Çifter Arastırma Kütüphanesi, No.7/2,
Đstanbul.
Bektâsî Tarikatına Ait Usul Âdâb ve Ayinler Mecmuası (El Yazması Eser), Süleymaniye
Kütüphanesi, H. 1284.
GÖLPINARLI, Abdulbâkî (1963), Mevlevî Âdâb ve Erkânı, Đstanbul.
GÖLPINARLI, Abdulbaki (1996) "Bektas (Hacı)" Abdulbaki Gölpınarlı (haz. Ali
ALPARSLAN), Ankara.
KAYA, Haydar(1996), Alevî Bektâsî Erkânı Evrâdı ve Edebiyatı, Đstanbul.
ÖZTELLĐ, Cahit (1996), Pir sultan Abdâl, Đstanbul.
SEZGĐN, Abdulkadir(1985), Hacı Bektas Velî ve Bektâsîlik, Đstanbul.
SOYVER, Yılmaz (1996), Sosyolojik Açıdan Alevî Bektâsî Geleneği, Đstanbul.
TATCI Mustafa, Cemal KURNAZ(2001), Tasavvufi Gelenekte Miyârlar ve Karabas-ı
Velî’nin Miyâr’ı, Ankara.
TEMREN, Belkıs(1995), Bektâsîliğin Eğitsel ve Kültürel Boyutu, Ankara.
ULUDAĞ, Süleyman (1995), Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Đstanbul.
ULUDAĞ, Süleyman(1996), "Đslâm Gelenek ve Yenilesme", ĐSAM Dergisi, s. 69, Đstanbul.
YILDIRIM, Suat(2002), Kur’ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, Đstanbul.

Hiç yorum yok: