30 Haziran 2019 Pazar



                    2 Temmuz 1993 Sivas Madımak Katliamı






Sivas Katliamı, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından organize edilmiş olan Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nin yakılması ve 33 yazar, ozan, düşünür ile 2 otel çalışanının yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybetmesi ile sonuçlanan olaylardır.

2 Temmuz 1993 Sivas Madımak Katliamı!
Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında, aralarında Aziz Nesin'in de bulunduğu pek çok sanatçı ve fikir insanı dönemin Sivas valisi Ahmet Karabilgin'in özel davetlisi olarak bu kente geldi. Kültür Merkezi içindeki karşıt grupla çıkan taşlı sopalı çatışma, polis tarafından fazla büyümeden, zor kullanılarak önlendi.

Binlerce kişiden oluşan karşıt grup, Kültür Merkezi’nden yeniden Hükümet Meydanı’na geldi. Hükümet Konağı’nı taşlamaya ve slogan atmaya başlayan grup ardından Madımak Oteli civarına ulaşarak, slogan atmaya devam etti. Grup önce Madımak Oteli önündeki araçları ateşe verdi ve oteli taşladı. Madımak oteli tutuşturulan perdeler ve alt katta bulunan eşyalarla birlikte yakıldı. Otele sığınmış olan kişilerden, aralarında Asım Bezirci, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Metin Altıok ve Hasret Gültekin'in de bulunduğu 35 kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını yitirdi. Aralarında Aziz Nesin'in de bulunduğu 51 kişi de olaylardan kendi olanaklarıyla, ağır yaralarla kurtuldu. İtfaiye merdiveniyle kurtarılmaya çalışılan Aziz Nesin, merdiven trabzasındaki görevli tarafından darp edilip, merdivenden itfaiye aracı etrafında toplanan azgın kalabalığa doğru itildi. Başından yaralanan Aziz Nesin'i linç girişiminden araya giren polisler kurtardı. Yaralılar, polis arabalarıyla Tıp Fakültesi Hastanesi`ne götürüldü.

Olaylar sonucunda 33 konuk, 2 otel görevlisi yaşamını yitirdi. Akşam saatlerinde valilikçe ilan edilen ”2 günlük sokağa çıkma yasağı” ile birlikte, güvenlik güçleri şehirde tam bir hakimiyet sağlayabildi.


Yargılama:
Olaydan bir gün sonra 35 kişi gözaltına alındı. Daha sonra gözaltına alınanların sayısı 190'a çıktı. Gözaltına alınan 190 kişiden 124'ü hakkında "laik anayasal düzeni değiştirip din devleti kurmaya kalkışma" suçlamasıyla dava açıldı, geri kalanlar serbest bırakıldı. Kamuoyunda Sivas Davası olarak bilinen davanın ilk duruşması, Ankara 1 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde 21 Ekim 1993 günü yapıldı. 26 Aralık 1994'te karara bağlanan dava sonucunda, 22 sanık hakkında 15'er yıl, 3 sanık hakkında 10'ar yıl, 54 sanık hakkında 3'er yıl, 6 sanık hakkında 2'şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi.

Müdahil avukatlar, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin kararını "taraflı, hukuka ve adalete aykırı" olarak niteleyerek, ayrıntılı bir savunmayla temyize gittiler. Yargıtay 9. Ceza Dairesi katliamın "Cumhuriyete, laikliğe ve demokrasiye yönelik olduğunu" belirterek Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin kararını esastan bozdu. Ankara 1 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, Yargıtay'ın bozma kararına uyarak yargılamayı yeniden başlattı.

28 Kasım 1997'de açıklanan kararda, 33 sanık Türk Ceza Yasası'nın 146/1 maddesine göre idama[9] ve 14 sanık 15 yıla kadar değişen hapis cezasına[8] mahkûm edildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 24 Aralık 1998'de hapis cezalarını onadı, 33 idam cezasını ise usul noksanlıkları nedeniyle bozdu. Şubat 1999 tarihinde usul eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 16 Haziran 2000'de 33 sanık Devlet Güvenlik Mahkemesi'nce yeniden idam cezasına çarptırıldı. 2002 yılında idam cezasının yürürlükten kaldırılmasıyla idam cezası hükümlülerinin cezaları müebbet ağır hapis cezasına çevrildi.

Sanıkların avukatlığını Refahyol iktidarının Adalet Bakanı Şevket Kazan üstlendi ve bakanlığı sırasında onları hapishanede ziyaret etti.

Geçen bu zaman zarfı içerisinde sanık sayısı tahliyelerle 33'e düştü.[10] Olayın kilit ismi olarak nitelendirilen, dönemin Sivas Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak[8] ve Yargıtay'ın 1997'deki bozma kararından sonra firar eden 8 sanık ise halen yakalanamamıştır.

Sivas Davası İstiklal Mahkemeleri sonrasında, tek bir davada, bu kadar çok idam cezasının verildiği ilk davadır.


Hayatını kaybedenler:

Muhlis Akarsu - 45 yaşında, sanatçı
Muhibe Akarsu - 35 yaşında, Muhlis Akarsu'nun eşi
Gülender Akça - 25 yaşında
Metin Altıok - 52 yaşında, şair, yazar, felsefeci
Mehmet Atay - 25 yaşında, gazeteci, fotoğraf sanatçısı
Sehergül Ateş - 30 yaşında
Behçet Sefa Aysan - 44 yaşında, şair
Erdal Ayrancı - 35 yaşında
Asım Bezirci - 66 yaşında araştırmacı, yazar
Belkıs Çakır - 18 yaşında
Serpil Canik - 19 yaşında
Muammer Çiçek - 26 yaşında, aktör
Nesimi Çimen - 62 yaşında, şair, sanatçı, üç telli curanın son ustası
Carina Cuanna Thuijs - 23 yaşında, Hollandalı gazeteci
Serkan Doğan - 19 yaşında
Hasret Gültekin - 23 yaşında şair, sanatçı
Murat Gündüz - 22 yaşında
Gülsüm Karababa -22 yaşında
Uğur Kaynar - 37 yaşında, şair
Asaf Koçak - 35 yaşında, karikatürist
Koray Kaya - 12 yaşında
Menekşe Kaya - 17 yaşında
Handan Metin - 20 yaşında
Sait Metin - 23 yaşında
Huriye Özkan - 22 yaşında
Yeşim Özkan - 20 yaşında
Ahmet Özyurt - 21 yaşında
Nurcan Şahin - 18 yaşında
Özlem Şahin - 17 yaşında
Asuman Sivri - 16 yaşında
Yasemin Sivri - 19 yaşında
Edibe Sulari - 40 yaşında, sanatçı
İnci Türk - 22 yaşında


Otel Çalışanları

Ahmet Öztürk - 21 yaşında
Kenan Yılmaz - 21 yaşında

Katliam için orda bulunan göstericiler:
Ahmet Alan
Hakan Türkgil


YOBAZLAR SİVAS’A YERLEŞTİRİLDİ
Saat 17.00’de Kültür Merkezi’nde Hasret Gültekin’in dinletisinden sonra, “Çağların Pir Sultanlarından Günümüz Pir Sultanlarına” başlığıyla düzenlenen panele yazar-gazeteci Sami Asım Bezirci, Prof. Dr. Afşar Timuçin, Aydın Çubukçu ve Hüseyin Gülkanat katılır.

Şenliklerin ilk günü Alevilerin ilgisi ve coşkusuyla noktalanır. Alevi yurttaşlar kent dışından gelenleri konuk etme yarışına girmişken konukların bir kısmı evlere dağılır, bir kısım konuk da otellerine döner.
Aynı zamanda Geleneksel 4. Pir Sultan Abdal Şenliklerinin başlayacağı 1 Temmuz gününden önce Sivas’ta gericilerin denetiminde bulunan yurtlara şehir dışından gelen “yabancılar” da yerleştirilir.

Tıpkı Maraş Katliamında olduğu gibi Sivas’a da Malatya, Kahramanmaraş, Elazığ, Çorum, Tokat, Kayseri illerinden bilinçli olarak şeriatçı yobazlar getirilir ve resmi kurumlarda dâhil olmak üzere yerleştirilerek akşamları camilerde toplantılar yapılır. Halkın ve dışarıdan getirilenlerin dini duygularını daha fazla tahrik edebilmek ve Pir Sultan Abdal şenliklerindeki etkinliklere katılacaklara saldırmaları için hazırlanan bildiriler dağıtılır.

BİLDİRİ: MÜSLÜMAN KAMUOYUNA
Bismillâhirrahmânirrahim. Peygamber, müminlere kendi canlarından ileridir. Onun hanımları da müminlerin analarıdır.” (Ahzâb:6) Mü’minlere öz canlarından daha ileri olan Allah Resulü (S.A.V.)’ne ve O’nun temiz zevcelerine, Allah’ın beytine (Kâbe’ye) ve kitab’ı Kur’an’a alçakça küfredilmekte ve müminlerin izzet ve namuslarına saldırılmaktadır.

Dünyanın bazı bölgelerinde şeytan ve onun yandaşları olan emperyalist kâfirler, dinimize ve mukaddes değerlerimize dil uzatmaktadırlar. Bunun başını ise satılmış, mürted Salman Rüşdi köpeği çekmektedir.

Bu şeytanî oyunlara karşı, izzetli ve duyarlı Müslümanlar yiğitçe mücadele ortaya koyarak, bu uğurda canlarını feda etmekten çekinmemişlerdir. Bu iğrenç oyunların bir uzantısı olarak ülkemizde de; Aydınlık gazetesi denilen bir paçavrada, melun Rüşdi’nin figüranlığına soyunan, dünya emperyalizminin gönüllü uşağı Aziz Nesin, aynı şekilde, Kuran’ın korunmuşluğuna dil uzatmış, Hazret-i Peygamber (S.A.V.)’in aile hayatını (hâşâ) bir genelev ortamına benzetmiş ve ümmetin anaları olan hanımlarına (hâşâ) fahişe deme cüretinde bulunmuştur.

Bu olay, dünyanın değişik yerlerinde kâfir devletler tarafından dahi kabul görmezken, basımına müsaade edilmezken, ne yazık ki laik ve ikiyüzlü T.C. Devleti tarafından yayımlanmasına izin verilmiş, ayrıca bunu kabullenmeyip protesto eden izzetli Müslümanlar, devletin polis ve jandarması tarafından coplanmış, kurşunlanmış, bir kısmı da hapishanelere atılmıştır. Salman Rüşdi köpeği Müslümanların çok az olduğu kâfir bir ülkede korkudan sokağa çıkmaya bile cesaret edemezken, onun yerli uşağı Aziz Nesin köpeği, yanında kendisiyle beraber bir ekiple birlikte, şehrimiz Valisi tarafından davet edilip, şehirde adeta Müslümanlarla alay edercesine gezebilmektedir.
Kâfirler şunu iyi bilmeli ki: İslâm’ın Peygamberi’ni ve kitabın izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır. Gün, Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür. Gün, Allah (C.C.)’ın vahyi Kur’an-ı Kerim’e, Allah’ın meleklerine, Allah’ın Resulü Hz. Muhammed (S.A.V.)’e, O’nun ailesine ve ashabına yöneltilen çirkin küfürlerin hesabının sorulması günüdür.

‘İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.’ (Nisa:76) Galip gelecek olanlar, şüphesiz ki Allah taraftarı olanlardır."
Hatta etkinlik başlamadan bir gün önce Madımak Oteli’nin yakınlarına belediye tarafından kaldırımların yeniden yapılacağı gerekçesiyle kamyonlarla kaldırım taşları yığılır.

Belli ki Pir Sultanı anmaya gelenleri hoş görmeyenler hazırlıklarını neredeyse bitirmek üzeredir. Bu da yaşanacak katliamın ne bir anlık tepki, ne de gericilerin bir an bilinçsizce galeyana gelmesi olarak değerlendirilemez.
Yerel basında şenlikten bir-iki gün önce yayınlanan yazılara bakan herkes, bunun bilinçli, organize bir saldırı olacağını görebilir.


GERİCİLER, VALİ’Yİ ‘DESTEKLE’ SUÇLADI
2 Temmuz'da vakit cuma namazına gelirken, ortalık hareketlenmeye başlar. Yazarlar kitaplarını imzaladıkları Büruciye Medresesi'nde gericilerin sözlü tacizlerine uğrarken, dönüşte otele dönerken sözlü saldırılar artık fiziki olmaya başlar.
Kentteki değişik camilerde Cuma namazını kılan gruplar, namaz sonrası merkezdeki Paşa Camii'nin önünde toplanmaya başladılar. Toplananlar arasında Milli Gençlik Vakfı yurtlarında kalan öğrenciler, üniversitenin ve çarşı esnafının tescilli faşistleri dikkat çekmektedir.
Bu kalabalık ilk olarak Hükümet Konağı’na yönelir çünkü Vali Ahmet Karabilgin, Pir Sultan Şenliği'ni desteklemekle suçlanıp “Şerefsiz vali istifa” sloganlarıyla istifaya çağrılır. Polis olay yerindedir fakat hiçbir müdahalede bulunmaz. Ve sonra olaylar dakika dakika büyür.

DAKİKALAR ARTIK ÖLÜM KOKUYOR
13.45: Vali, bölgedeki Tugay Komutanı Ahmet Yücetürk’ten askeri birlik göndermesi için yardım ister.
14.00: Hükümet Konağı önünde toplanan gericiler, Kültür Merkezi önüne gider. “Sivas Size Mezar Olacak”, “Şeriat Gelecek, Zulüm Bitecek” sloganları atarak, orada etkinlikler için toplanmış bulunan 1500 kişiye saldırır.
14.15: Valilik, Tugay Komutanını tekrar arayarak yardım ister.
14.30: İçişleri Bakanı’na Vali tarafından faks çekilerek gelişmeler hakkında bilgi verilir. Başbakan’a da faksla ve telefonla bilgi aktarılır.

14.40: İçişleri Bakanlığı Müsteşarı’na polis kuvvetlerinin olayları engelleyemediği, yetersiz kaldığı bildirilir, takviye kuvvet tekrar istenir. Kayseri ve Tokat Valileri aranarak acil kuvvet takviyesi talep edilir.
14.45: Hafik, Yıldızeli, Kangal, Şarkışla ve Zara kaymakamlıklarından takviye güç istenir. Tugay Komutanlığı’ndan askeri birlik sevk edilmesi talebi yinelenir.
14.50: Kültür Merkezi önünden tekrar Valilik önüne gelen gerici yobazlar eylemlerini sürdürür.

15.00: Atatürk Caddesi’ndeki Etibank bitişiğinde bulunan bir kafe gerici ve faşistler tarafından taşlanmaya başlanır.
15.15: Gericilerin bir kısma Valilik önünden tekrar Kültür Merkezi’ne yönelir.

15.30: Kültür Merkezi taşlanmaya başlanır ve saldırılar iyice şiddetlenir. Vali Tugay Komutanı’ndan tekrar destek istemek için arar.

16.00: Tam o sırada Valiliğin tespitlerine göre 150’si Emniyet Müdürlüğü’nden toplam 442 polis ve jandarma vardır muhitte ama nedense saldırganlar dağıtılamaz.
16.30: Sayıları gittikçe artan 5.000’e ulaşan gerici-faşistler hep birlikte “Yaşasın Şeriat”, “Muhammed’in Ordusu Kâfirlerin Korkusu”, “Yaşasın Hizbullah”, “Kahrolsun Laiklik, Şeriat İsteriz” sloganları eşliğinde bu kez Madımak Oteli’nin önünde toplanmaya ve oteli taşlamaya başlar.

Bu sırada polis telsizlerinden şu konuşmalar yapılır. Otel çevresindeki polis: “Taş atıyorlar, saldırıyorlar ne yapalım?”
Polis merkezindeki amiri: “Anlaşıldı, müdahale etmeyin”
“Müdahale etmeyin” diyen kişi Sivas Emniyet Müdürü Doğukan Öner’dir.

İNÖNÜ ‘YARDIM GÖNDERİYORUZ’ DER AMA
Çevre illerdeki valiliklerden yardım talebinde bulunan Sivas Valisi’ne Tokat Emniyet Müdürlüğü’nden 20 polis; Kayseri Emniyet Müdürlüğü’nden 31 Polis, Jandarma Komutanlığı’ndan 20 Jandarma olmak üzere 71 güvenlik görevlisi göndererek aslında yaşanacak katliamı izlemekle yetineceklerini gösterirler.

Sivas Tugay Komutanı Ahmet Yücetürk de bir ara Madımak Oteli’nin önüne gelip oteli taşlayan güruha bir bakar ve gerisin geriye kışlasına döner.

Madımak Oteli’ne sığınmış onlarca kişi, pencerelerden saldırganların oteli yakmaya çalıştığını çaresizlik içinde izler. Saldırganlar “Muhammed’in Ordusu Kâfirlerin Korkusu” sloganları atar otelin önünde.

Madımak Oteli artık yakılmak üzeredir. İçeridekiler ulaşabildikleri herkesi arayarak yardım çağrılarını yineler.
Saat 17.00; dönemin hükümetinde koalisyon ortağı olan CHP’nin başkanı ve Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü, Madımak Oteli’ndeki Aziz Nesin’le telefonla görüşür. Aziz Nesin’e ‘En kısa zamanda takviye güç gönderileceğini, kimsenin kılına dahi zarar gelmeden kurtarılacağını’ söyler. Saatler geçmesine rağmen ortada takviye güç olmadığı gibi etkinliklere katılan SHP milletvekilleri de ortadan kaybolur.

BELEDİYE BAŞKANI CESARET VERDİ
Şehrin Belediye Meclis Üyesi Cafer Erçakmak valinin emriyle otel önüne giderek saldırganları yatıştırmaya ve evlerine geri dönmeleri için konuşmaya gönderir. Belediye Başkanı “Bir defa şöyle bir fatiha okuyalım. Sonra şunların ruhuna el fatiha diyelim” diye saldırganlara daha çok cesaret verir, teşvik eder. Konuşması “Mücahit Temel” sloganlarıyla kesilir.

Bu arada Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu Ozanlar Anıtı’nın kaldırılması halinde otel önünde toplananların dağılabileceğini söyleyerek İçişleri Bakanlığı’yla bir telefon görüşmesi yapar ve Pir Sultan Abdal heykeli getirilen belediye vinciyle kaldırılır. Gerici yobazlar sevinç çığlıkları eşliğinde caddede Pir Sultan heykelini yerlerde sürükler.


DEVLET NE DEMİŞTİ?
Sivas’ta olaylar patlak verdiğinde “Halkla polisi karşı karşıya getirmeyin” diyen dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Sivas Katliamı’ndan sonra ise şunu söyler: “Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş...

Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmıştır. Ortada halkla halkın çatışması yoktur. Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur. Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır (…)

Devlet, hukukun üstünlüğüne dayalı olarak huzuru ve güveni sağlamaya muktedirdir. Bu tür olaylarda devlet aşılamaz. Bir takım kimselerin aklına rejimden şüphelenmek geliyorsa, bu çok yanlış ve yersizdir. Bu zamana kadar rejimden şüphe edildi de ne oldu? Paniğe lüzum yoktur... Bu tür münferit olaylar olabilir. Olabilir diye de kimse rejimden şüphe etmeye kalkmasın. Rejim ve devlete sahip çıkmak, ona inanmak gerekir.”

Dönemin kadın Başbakanı Tansu Çiller ise neredeyse katliamı alkışlayarak “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bu yangından zarar görmemiştir. Halktan kimsenin burnu kanamamıştır ve ölenler de çıkan yangından boğularak ölmüşlerdir” der.

İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu ise görüntülerle bile sabit olan her şeyi çarpıtmakta bir sakınca görmeyerek “Oteli sahibi kundaklamıştır” der.

Bakandan sanıklara ziyaret

26 Aralık 1994’te karara bağlanan dava sonucunda, 22 sanık hakkında 15’er yıl, 3 sanık hakkında 10’ar yıl, 54 sanık hakkında 3’er yıl, 6 sanık hakkında 2’şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi. Müdahil avukatlar, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararını “taraflı, hukuka ve adalete aykırı” olarak niteleyerek ayrıntılı bir savunmayla temyize gitti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi katliamın “Cumhuriyete, laikliğe ve demokrasiye yönelik olduğunu” belirterek Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararını “esastan” bozdu. Ankara 1 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, Yargıtay’ın bozma kararına uyarak yargılamayı yeniden başlattı. 28 Kasım 1997’de açıklanan kararda, 33 sanık Türk Ceza Yasası’nın 146/1 maddesine göre “idam”a ve 14 sanık 15 yıla kadar değişen hapis cezasına mahkûm edildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 24 Aralık 1998’de hapis cezalarını onadı, 33 idam cezasını ise “usul noksanlıkları” nedeniyle bozdu. Şubat 1999 tarihinde usul eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 16 Haziran 2000’de 33 sanık Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce yeniden “idam” cezasına çarptırıldı. 2002 yılında idam cezasının yürürlükten kaldırılmasıyla idam cezası hükümlülerinin cezaları “müebbet ağır hapis” cezasına çevrildi. Sanıkların avukatlığını Refahyol iktidarının Adalet Bakanı Şevket Kazan üstlendi ve bakanlığı sırasında onları hapishanede ziyaret etti.

BİR GİDER BİN GELİRİZ
Bu kaçıncı katliamdı, Alevi halkın yaşadığı. Bu kaçıncı kıyımdı, canların onlarcasının birden yok edildiği. Anadolu Alevileri’nin, bütün Osmanlı döneminde tüm halkın gördüğü baskıya, zulme ek olarak inançlarından dolayı da ikinci kez baskı altında olduğu gerçeğini tarih sayfaları her zaman yazıyor kara lekeleriyle. Kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçektir bu zulüm. Anadolu tarihinin gördüğü isyanların birçoğu Alevilerin isyanlarıdır.

Babailer, şahkulular, Bozoklu Celallar, Sülünoğlular, Kalender Çelebiler vb. Anadolu halklarının baskıya karşı ezilenlerin direnişinin tek tek adlarıdır tarihin sayfalarına düşülen. Ki bu sayfalar hep kanlıdır, kitlesel katliamlarla bastırılan Alevi halkı, buna rağmen hiçbir zaman umudunu hiç kaybetmemiş, her şeye rağmen ‘münkire kılıç çalıp’ kurtulacağı günleri umut etmiştir.

Hâlâ ediyor. Bundandır ki Türkiye’nin dört bir yanından Avrupa’nın her ülkesine kadar dağılmış olsalar bile Pir Sultan Abdal’ın arkasından onun öğretilerinin peşinde örgütlenmekten ve zalimin zulmüne karşı mücadele etmekten vazgeçmiyorlar. İşte bundandır “Pir Sultan Abdal Bir Ölür Bin Dirilir.”

Hiç yorum yok: